Yaşamımıza karışmış olan kişilerin bencillikleri, onları şöyle bir düşündüğümüzde, yaşlandığımız zaman, karşı çıkılmaz bir biçimde ortaya çıkarıverir, olduğu gibi, yani çelikten, platinden hem de zaman aşımına dirençli.
Gençken, en su katılmamış kayıtsızlıklar, en sinik öküzlükler için bile özürler icat etmeyi başarırız, yok tutkulu kapristi ya da kim bilir hangi acemi romantizmiydi diyerek. Ancak daha sonra, sırf iyi kötü 37 derecede ayakta kalabilmek için dahi yaşam sizden, kurnazca hesap, zalimlik, kötülük olarak neler talep edebileceğini gayet açık bir biçimde ortaya koyduğunda, insan farkına varmaya başlıyor, her şeyi yerli yerine oturtuyor, bir geçmişin içerdiği tüm rezillikleri anlayabilmek için sağlam bir zemine gelmiş oluyor. Bunu başarmak için tek yapılacak şey insanın kendisini ve aslında ne tür bir süprüntüye dönüştüğünü titizlikle incelemesidir. Artık gizem de kalmadı, avanaklık da. Bugüne kadar yaşamayı başarabilen, bunu yapabildiğine göre nasıl olsa tüm şiirini de tüketmiştir. Sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam.
Artık gizem de kalmadı, avanaklık da, bugüne kadar yaşamayı başarabilen, bunu yapabildiğine göre nasıl olsa tüm şiirini de tüketmiştir. Sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam.
Hayır diyemeyenlerin eninde sonunda varacağı bir tutumdur bu.
Dört bir yandan kuşatılmışlık, çaresizlik ve çözümsüzlük hali...Elde var sıfır....
Çünkü hiç kimse, başkaları uğruna sınırlarını feda ederek, sağlıklı ve kalitesi yüksek bir YAŞAM SATIN ALAMAZ...
Bazı maden şirketleri de çam ormanlarıyla kaplı dağlarına göz dikmiş, ormanların arasında ağaç keserek yollar açıp kelleştirmiş, maden aramak için her yeri delik deşik etmişlerdi. Hele bir şirket vardı ki altın çıkarmak için siyanür kullanacağının duyulmasıyla köylüleri çılgına çevirmişti. O zehir yeraltı sularına karışacak, köylerini insanıyla hayvanıyla yok edecekti. Buna karşı yürüyüşler yaptılar, dilekçeler verdiler. Sonuç yine sıfıra sıfır, elde var sıfırdı.
“Nedir sizi böyle yapan? Sorunlarınızı inceliyoruz, geçmişinizi elden geçiriyoruz. İncelemeler, deneyler, kitap okumaktan, not tutmaktan bozulan gözler. Gene de sıfıra sıfır elde var sıfır: Güzel bir evin, seni seven anan baban. Kafan da çalışıyor; aptal değilsin. Yüreğinde çöreklenip oturan yılanın adı ne?”
"Her gün, her gece soruyorum: bugün elde ne var? Cevap aynı: Sıfıra sıfır elde var sıfır. Bugün? Bugün de öyle. Hep öyle olacak. Hep aynı. Hep hiçbir şey. Olabilir mi bu? Gerçekten?" Kafasını didik didik eden düşünceleri kovmak istercesine iki yana sallıyor başını. "Yoksa yaşamdan hiçbir şey istememek mi ?"
Bilmek Ve Olmak Adlı Kitabımdan Alıntıdır
1984 yılında Konya'nın Çeltik ilçesine bağlı Torunlar köyünde dünyaya geldim. Köyümüz, hemen yanı başında velut bir derenin aktığı, ahalisinin neredeyse tamamının hayvancılık ve tarımla uğraştığı tipik bir Anadolu köyüdür. Çocukluğum annem olmadığından daha çok ninemin yanında geçmiştir. Bazı
SEN TÜRKÜ YAK BEN MERMİ
Gökten zembille inen sadece aşktır
Ve ölüm daha şık durur bronz bir tende
Her daim sıfır kilometre bir gün var önümüzde
Gir ve ortalığı karıştır.
Ah diyorum, ah'ı bilir misin sen
Dünya dedikleri gömgök bir yatır
Nereden bilmiş beni röntgeni icat eden
Otuz yıl yaşadım, elde var sıfır.
''Artık gizem de kalmadı, avanaklık da, bugüne kadar yaşamayı başarabilen, bunu yapabildiğine göre nasıl olsa tüm şiirini tüketmiştir. Sıfıra sıfır elde var sıfır, işte yaşam.''