Kitapta yer bulan iki önemli kavramdan birisi: Savaş. Beş harfin doğurduğu bu kısacık kelimenin yaşattıkları da, kaybettirdikleri de bir o kadar büyük ne yazık ki. İki taraf arasındaki kavgadan nasibi alan masum canlar.. Kadın, çocuk, erkek, genç, yaşlı... Her biri farklı, birbirini belki tanıyan belki de tanımayan bu insanların buluşturan ortak nokta ise ölüm. Diğer taraftaysa; evliliğe zorlanan, ışıkları sönmeye mahkum edilmiş binlerce yıldız. Biz bu hikâyede, sadece Meryem ve Leyla'yı tanıyoruz; ama onlar gibi milyonlarcası var yeryüzünde..
Kendi kararlarıyla kendi hayatlarını oluşturmalarına izin verilmemiş yıldızlar. Yıldızlar ki onlar uçsuz bucaksız gökyüzüne bakıp, hâlâ umutlarını korumaya çalışıyorlar belki. Çünkü kişi varlığını sürdürdükçe, umut da peşini bırakmıyor. Büyük, küçük, hatta bir su damlası kadar bile olsa, sabretmesine yardımcı, hayatında açmayı bekleyen bir umut çiçeği, her daim yanında kişinin. Yaşamın bir parçası çünkü umut etmek; mutluluk, üzüntü, ölüm gibi.. Meryem'in de, Leyla'nın da ve daha nicelerinin de içinde barınan, görülmez, elle tutulmaz; ama hissetmesi güçlü bir bağ..
Umut...
İlk sayfalardan, son sayfalara ulaşıncaya kadar kapalı perdelerin arasından, karanlık bir odaya sızmayı başaran güneş ışınları gibi yer buluyor satırlarda. Hayalleri, gerçeklikle buluşan, kendi yörüngesinde ilerleyen, güçlü, parlak ışıklar saçan yıldızların artması ümidiyle...