Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
136 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
ince dusunen, olaylari cok yonlu bir bakisla ve sasmayan ebedi hakikati merkeze alarak tahlil edebilen bi dusunur Nurettin Topcu. Bu topraklarda yetismis en buyuk dusunurlerden bence. Kendisine cok buyuk sukran borcumuz var. Var Olmak kitabi da ben de cogu dusunceyi yerli yerine oturtan ve yeri kolay doldurulamayacak bir kitap oldu. Mutlaka oneririm..
Var Olmak
Var OlmakNurettin Topçu · Dergah Yayınları · 20183,922 okunma
Çocukluğumuz
Hiçbir art niyetin olmadığı bir dönemdi, çocukluğumuz. Çoğu zaman yalınayak gezerdik. Öyle guruplaşma falan yoktu, çıkardık evden elimizde bir parça sac ekmeği kime rastlarsak onunla bölüşür devam ederdik yolumuza. Cebimizde sapan, kibrit, çakı ve ip eksik olmazdı. Günümüz tarlada bayırda geçerdi. Hangi bağ kimin, hangi bahçe, bostan nerede önemsizdi. Hepsi bizimdi sonuçta. Çoğu zaman karnımız dut, karpuz, kavun, domates, salatalık, üzüm vs. Artık mevsim ne mevsimiyse onunla doyardı. Onlarca çeşit yenilebilir ot bilirdik. Bazen birer serçe vururduk sapanla, bazen teleme yapar; keçi ve incir sütü karıştırarak, yerdik. Temizdi kalbimiz mesela hiç unutmam bazen dere kenarına dizilir işerdik. En fazla kim sünnetli kim değil ona bakar, ya da kim en uzağa işleyecek diye yarışırdık. Pek aklımıza gelmezdi dereye işerken az aşağıda derenin içinde yün yıkayan annelerimiz. Kızlarla mesela; sadece oyun oynardık başka şey gelmezdi aklımıza. Hangimiz zengin hangimiz fakir onun da bir önemi yoktu. Çünkü yaşadığımız hayatta paranın yeri yoktu ama babası olmayan çocukların her zaman bir ayrıcalığı, önceliği vardı. Büyüklerimizden öyle görmüş, öyle öğrenmiştik. Güzeldi çocuk olmak. Borcumuz yoktu kimseye, sevda özlem, arzu vs. nedir bilmezdik. İşsizlik, stres kavga dövüş nedir onu da bilmezdik. En acımasız kavgamiz güreşmekti. Sırtı yere gelen pes eder, hayat kaldığı yerden güle oynaya devam ederdi. Fakat en büyük hayalimiz büyümekti. Büyüyünce o günleri arayacağımızı, özleyeceğimizi bilmeden... Kays Mahfi
Reklam
Bir zamanlar Basra vilayetinin halkı İbrahim-i Edhem hazretlerine müracaat ederek dualarının kabul olunmadığından şikayet etmişler. "Halbuki Cenâb-ı Hakk'ın duaların kabul olunacağına dair sözü vardır." demişler. İbrahim-i Edhem hazretleri cevaben şöyle buyurmuşlar: "On şeyden dolayı sizin kalpleriniz ölmüştür. Tabiatiyle
Sayfa 46 - Server yayınları (1.cilt)Kitabı okuyor
Türk kadınına tanınan hakları, küresel platforma taşıdı. 1935'te Uluslararası Kadınlar Birliği'ni davet etti. Uluslararası Kadın Kongresi'ne ev sahipliği yaptı. Feminizm kongresiydi. 36 ülkeden tamamı kadın 360 delege katıldı. ABD, İngiltere, Hollanda, İsviçre, Avustralya, Mısır, Hindistan, Bulgaristan, Çekoslovakya, Yeni
Sayfa 239Kitabı okudu
«Baytar ilaç verirse bir günde kurtulur» Üstüne titrerdik iki üç sığırın. Gözümüzün akı karası onlardı. İşimiz, aşımız, ekmeğimizdi. Borcumuz harcımız, sığınağımız, tek dayanağımız... Onlardan kopuk yaşamak haram. Onlar canımızın canı parçası, can yongası, can parası. Soluk soluğa can canayız onlarla! Gene onlardan birini satmak istiyorduk, kıyamıyorduk, elimiz varmıyordu satmaya!.. Oysa çok dardaydık. Babam sürekli hasta. Doktor, iğne, ilâç. sabun, gazyağı elimizde avucumuzda olanı almış götürmüştü. Yaz yiyeceğimiz suyunu çekiyordu. Anamın kaftanı eskimiş, peştemalı (önlüğü) delinmişti. Namaz pantolon, gömlek istiyordu. Banka borcumuz duruyordu yerli yerinde, en büyük borcumuz. Az biraz soluğumuz dönseydi Nazlı ile nişanlanacaktım. Nişanı da düğünü de güze bırakmıştım ama Nazlı'nın anası Seyran kuşku içindeydi. Kaç yıldır avutmuştum. Yoksa almayacak mıydım?
Sayfa 19
ATEŞ PAHASI Vaktiyle Osmanlı hükümdarlarından biri maiyetiyle avlanmaya çıkmış. Bir ceylanın peşinden koşarken, vakit bir hayli ilerlemiş ve gün batmaya yüz tutmuş. Bu sırada gök kararmış, ortalığı şiddetli bir rüzgâr ve ardından da savruntulu bir yağmur bastırmış. Hünkâr ve adamları, en yakın kulübeye kendilerini zor atmışlar. Meğer sığındıkları kulübe odunculuk yapan bir garibe aitmiş. Adamcık onları içeri almış. Sultan her ne kadar adamı tedirgin etmemek için kim olduklarını söylememiş ise de oduncu durumu kavramış ve ocağa büyük odunlar atıp kulübeyi iyice ısıtmış. Dışarıda hem ıslanıp hem üşüyen padişah ve adamları bu durumdan pek memnun kalmışlar ve geceyi orada rahatça geçirmişler. Hatta bir ara hünkâr, — Doğrusu şu ateş bin altın eder, diye söylenmiş. Ertesi gün yola çıkacakları vakit, padişah oduncuya sormuş: — Efendi! Bizi ihya ettin, harlı ateşin sayesinde geceyi pek rahat geçirdik. Söyle bakalım borcumuz ne kadar? Oduncu, fırsatı değerlendirmenin zamanıdır deyip rayici yüksek tutmuş: — Bin altın beyzadem! Vekilharç hemen atılmış: — Ne masraf ettin ki bin altın istersin bre densiz? — Sabaha kadar ateşi aynı kıvamda tuttum. Böyle dağ başında bu ateş az bulunur. — Ama ateş bu denli pahalı mıdır? O sırada padişah vekilharcına dönüp: — Ağa, demiş, ateş iyiydi, şimdi pahasını verin! Oduncunun bu tavrı halk arasında şüyu bulunca, değerinin üstünde fiyat biçilen şeyler hakkında "ateş pahası" denilmeye başlanmış ve giderek deyimleşmiş. Umulana göre çok pahalı bulunan fiyatlar hakkında bugün dahi "ateş pahası" denir.
Reklam
İstanbul, dünyanın bilmediği herhangi bir şehir olsaydı eğer, Piyer Loti'nin İstanbul'u dünyaya tanıttığından söz edilebilirdi. Kibarlık bizde kalsın; elbette kendisine müteşekkiriz... Fakat borcumuz, onun ismini İstanbul'un manevi merkezine vermeyi gerektirecek kadar büyük değildir. Loti, borç listemizin en alt sıralarındadır. Ona sıra gelene kadar, kıyamet bile kopabilir.
Sayfa 75
AÇIKLIK EN DOGRU YOLDUR Röportaj : Alper Gazigiray [Ahmet Haluk Dursun] Zaman, 14- 15 Şubat 1988 Zaman: Sayın Muhsin Yazıcıoğlu kısa bir tercümeihalizi verir misiniz? Nerede doğdunuz? Kaç yılında doğdunuz, öğrenim hayatınız? Muhsin Yazıcıoğlu: Bismillahirrahmanirrahim. 1954 yılında Sarkışla, Elmalı köyünde doğdum. İlkokulu orada bitirdim.
136 öğeden 81 ile 90 arasındakiler gösteriliyor.