Sitede yaptığım ilk inceleme, Van Gogh aşığı olduğum için bu kitabı puanlayarak geçmem çok büyük vefasızlık olurdu, dolayısıyla uzun bir inceleme olacak… En başta söyleyebilirim ki sayısız kaynak okudum, video izledim Van Gogh’la ilgili, ancak bu eser tamamen birinci dereceden bir kaynak, o yüzden onu başkalarından değil, kendinden tanımanızı
Bütün dünyanın virüsle boğuştuğu günlerde, dünyayı ne hale getirdiğini hiç umursamadan virüsün kendi halinde içine kapandığı gibi, Hikmet 1 masasında oturmuş çok ciddi bir konu hakkında düşünmektedir. Karmaşık bir kitabı yeni bitirmiş, kitabın heyecanıyla bir şeyler yazmak istese de devamını getirebileceğinden emin değildir. Her ne kadar oyunlarla
İnceden ruhumuza üfleyelim, hayallerimiz sınırlarımızı aşmaya başlasın... Bugün doruklarımıza kadar özgürlüğü hissedelim. Bir köşeye geçip utangaç çocuk edasıyla dizlerimizin uzerine çökmeyelim. Şımarık çocuk edasıyla özgüvenimizi gösterelim etrafımıza... Paslı ruhumuza üfleyelim, paslı zerrecikleri bir yerlere savuralım. Asık suratimize, tatlı
Bilmediğim bir şehrin hiç bilmediğim bir caddesinde, teselli etmek için uzanan her eli itekleyip senin boşluğuna sarıldım. Yanılgılarımı ve yenilgilerimi koydum yanıma. En güzel sana yenildim ben.
İlk yenildiği yerden eve döner insan hep..🍂
"Sen affetsen ben affetmem" diyen Bergen'in bu argümanı gayet muntazamdır. Şayet Allah affedebilir ama aciz bir kul bütün çaresizlikleriyle beraber kendine yine de birazcık teselli bulabilmesi için affedememe ilkesine başvuruyor. Zira Bergen, çektiği acılardan yanısıra affedememeyi en azından vicdanının ve kendi haklı savunma potansiyelinin küçücük bir avutuculuğunu öne sürmüştür. Aciz bir kul olan bizler ancak bu kadar güzel bir argüman sunabiliriz bazen bütün çaresizliklerimize karşılık.. "Sen affetsen ben affetmem" diyen Bergen ne kadar haklıydı oysa..🔑
Arkadaşların ricası üzerine bir inceleme yapmaya çalışacağız...
Jack London'u gerek bu site gerekse dışardan sadece ismini duymuştum. Burada ise daha yakından tanımama ve 'Okuyacağım' adlı bölüme eklememin sebebi ise;
Maral 'ın alıntılarını okuyarak oldu. Övgü dolu bir şekilde karşıladım alıntıları. Ve bu şekilde okuma
“Beyaz Geceler” Dostoyevski’nin, 1948 yılında, henüz 27 yaşında iken, bir gazetede yayınlanmak üzere tasarlayarak kaleme aldığı, saf, sade, sıcacık ve fazlasıyla melodramatik bir uzun öyküsüdür.
Öykünün konusu, Dostoyevski’nin hayalperest diye tanımladığı ve kendisine bir isim vermeyi dahi fazla bulduğu 26 yaşındaki sefil bir adam ile 17
Herhangi bir beklenti içine girmeden elime aldığım bu eseri okurken, senkronize bir şekilde bir evin çatısına tüneyen güvercinler gibi benim de zihnimde düşünce kuşları oradan oraya uçuşup durdular...
İncelemeye başlamadan önce, bu ay bu eseri çok başarılı bir çeviri ve baskı kalitesi ile dilimize kazandıran
İlk okumadan kalemine hayran kaldığım bir yazar daha... Sevgi Soysal. İsmi gibi herkese sevgisini vermiş, kendisine hiç sevgi kalmamış gibi yazan Sevgi Soysal. Bu nasıl yazmaktır? Bu nasıl düşündürmektir insanı, Sevgi Hanım? Sizi tanıdığım için çok mutlu oldum kendi çapımda...
Sevgi Yenen, 1936 yılında mimar-bürokrat bir babanın ve Alman bir
"Ne çok acı var" diye başlar Cahit Zarifoğlu 'Yaşamak' ismini verdiği kitabına.Sahi yaşam dediğimiz şeyin içinde ne çok acı var. İnsanın hayata gözlerini açtığında yaptığı ilk şeyin ağlamak oluşundan da bellidir zaten. Hoş geldin ey insan, çok ağlayıp az güleceğin ama yine de hep devam etsin isteyeceğin hayata hoş geldin der