Mecburiyet okunması kadar yazılmasının da zor ve ağır olduğu bir novella. Bir mecburiyetten dolayı yazdı belki de Zweig, bilinmez. Bilinen bir şey var ki, Mecburiyet adlı eser bir asker kaçağı erkeğinin yüreğinde gerçekleştirdiği vicdan muhasebesidir. Bir yandan vatan çağırıyordu onu harbe, bir yandan da sevgili eşi ''Kal, gitme'' diyordu. Bir yanda vatan uğruna savaşmak vardı, bir yanda da güzel karısını sonsuza dek kaybetme korkusu. Gel de işin içinden çık! Siz olsanız ne yapardınız? İşte Zweig bunu sorgulatıyordu bizlere. Böylelikle eser boşuna yazılmamış oluyordu. Düşünmeliydi insan, bütün bunlar niye, ne içindi?
Neden zor yazıldı gibi bir soru gelecektir muhakkak. Şunu söylerim ki ele alınan konu vatan ve uğruna savaşmak. Her ne kadar Ferdinand'ın eşi Paula Hanım bu zor vazifeyi yürütse de bütün oklar Zweig'e gelecektir. Bundan dolayı bir hain mi yoksa bir yazar mı yaftası her an tetikte bekleyecektir. Aynı şekilde bu biz okuyucular içinde geçerli tabii. Okuduktan sonra vicdanımızın sorduğu sorulara nasıl bir cevap vereceğimiz en az o oklar kadar acı olacaktır.
İki büyük olgunun (aşk ve vatan) birbirine karşı vermiş olduğu savaşta Ferdinand ne gibi zorluklarla karşılaşacaktı? Hayatının kadını Paula onu vazgeçirebilecek miydi? Yoksa her gece rüyasına giren, büyük bir gücün doldurduğu celp kağıdı Ferdinand'ı kelimeleriyle sarhoş mu edecekti? İkilemde kalan sadece Ferdinand olmayacak, bizler de bu aşk ve vatan edebiyatının içinde kendi vicdanımızla hesaplaşacağız.
Aynı Paula'nın sorduğu gibi vicdanımız da bu soruyu bizlere soracak: ''Dürüst ol, vatan hayatın kadar önemli mi senin için?''