Gurur ve Ön Yargı’dan sonra Akıl ve Tutku’yla Jane Austen’ın kalemine bir kez daha tanıklık etmiş olmaktan duyduğum memnuniyetle hislerimi tazeyken ifade etmek istedim. Yazarın, şu ana dek okuduğum iki eseri tuhaf bir benzerlik hissi uyandırdı bende. Aynı çerçeveye sahip iki farklı ve etkileyici tablo gibi...
Kitaba ismini veren kelimeler, bu kez iki kız kardeşi temsil ediyor. Bir yanda, şartlar ne olursa olsun sağduyusuna sımsıkı sarılan Elinor; diğerinde, yaşadığı her şeye tutkuyla bakmak isteyen Marianne. Kitap daha çok Elinor üzerinden ve daha sakince bir merak uyandırarak ilerliyor. Nedenini kavrayamadığım bir şekilde başından sonuna kadar genel bir hüzün hakim romana, tabii bu benden kaynaklanıyor da olabilir. Yazar, bu romanında da sağ gösterip sol vurmalara yer vermiş. Okudukça tahminlerimi harekete geçirdi ama yine de şaşırmaktan geri kalmadım.
Mevki ve servet farkının ikili ilişkilerin önüne koyduğu taşlar, yanlış anlaşılmalar, keder ve sevinçler, gelişen karakterler karşılıyor bizi bu kitapta. Severek okudum. İyi ki bu dünyadan bir Jane Austen geçmiş.