Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
X Arabasına bindiğimiz zaman Prens: -Bakın aklıma ne geldi, dedi, bir yere gidip bir şeyler yesek. Ne dersiniz? -Bilmem ki Prens. Geceleri yemek yeme alışkanlığım yoktur. Sabit, kurnaz bakışını gözlerime dikerek: - Hem yer, hem konuşuruz, diye ekledi. "Anlaşıldı, açık konuşmak istiyor!" diye düşündüm. Benim de istediğim buydu zaten.
– Söyleyin, buraya gelmeye nasıl razı oldunuz, diye sordu. Sizi çağırışım, bütün mektubum saçma… Durun, nasıl olup gelmeye razı olduğunuzu tahmin edebilirim ama niçin geldiniz, işte asıl sorun? Sadece korktuğunuz için mi geldiniz? Katerina Nikolayevna ürkek, dikkatli dikkatli onun yüzüne bakarak: – Sizi görmek için geldim, dedi. İkisi de çok
Reklam
Sevgili Sami! Mektubunu aldım. Hatrın için beş on dakika derin hayalle-rimi terk ederek karanlık bir çukura benzeyen bu âleme ayak bastım. Ey Çocuk! Madem ki bu dünyanın bir tımarhane, insanların deli olduğuna inanıyorsun, öyleyse benim deliliğimi niçin garip-siyorsun. Herkes gibi bir deli olmamamdan kaynaklanıyor bu sa-nırım. Evet azizim! Ben
"Evet azizim, çok acı çektim ben...Yemin ederim ki ne yufka yürekli, ne korkak olmaya fırsat bulabildim."
MAHKUMLAR ARASINDA 600 kişinin barındığı koca hapishaneyi şu iki kelime ile hulasa etmek mümkün: Ah ve af! Aziz arkadaşım: Bir akşam garipliğinde mektubun elime gökten düşer gibi düştü. Bütün varlığımı hüzünlü bir sevinç kapladı. Var ol, sağ ol! Biz insanlar noksan yaratıklarız!.. Aranmak, sevilmek isteriz! Gerçekten bizi alâkalar
MABETSİZ ŞEHİR Bu şehrin insanlarının mabutları ceplerinde mabudeleri yataklarındadır Dünyanın başka yerinde var mı bilmem! Türkiye’de mabetsiz bir şehir var... Ankara’nın Yenişehir’i... Bir akşamüzeri bu şehirde dolaşıyorum. Sanki yürümüyorum; ayaklarım kendiliğinden gidiyor. Asfaltlar üzerinde otomobiller, otobüsler, troleybüsler
Reklam
Iste Aşk
CYRANO, acı acı gülerek. Âşık olmam, değil mi? (Ciddî bir tavırla.) Seviyorum, azizim! LE BRET Pek güzel, ama kimi? Hiç bahsetmemiştin de... CYRANO
Zavallı arkadaşım; şimdiye kadar beraber bulunduğun insanların seni geride bıraktıklarını görüyor, o çevreyi inkâr ederek işin içinden sıyrılabileceğini umuyorsun. Ama senin de alttan alta sezip de acı çektiğin gerçek şu ki, çevrenin ve herkesin elinden kurtulmak imkânsızdır. Sen bir istisna olamazsın: seni de tatmış olan terazi çevrenin ve budala dediğin herkesin terazisidir. Senin de ağırlığın.. değerin onda belli olmuştur. İnkârın ne gereği var, azizim.. ve inkar neye yarar? Bu ağırlığı, senin için verilen hükmü sen bile çoktan kabullendin. Evet, asıl feci olanı bu.
Sayfa 67 - Ötüken Yayıncılık