DOĞUM
Birinci Durak: SAVAŞ
Otobiyografik yönün fazla olduğu bu romanda Ferdinand Celine’in hayat bulduğu kahramanın ismi Ferdinand Bardamu’dur. Bardamu bir gün savaşı öven bir arkadaşıyla konuşurken, bir anda askere yazılan gönüllülerin arasına katılır. Onun için bir anlık bir şaka olan bu hareket, gecenin sonuna yolculuğunun ilk durağı
En önemli kural şudur:
‼️ Insta da , pinterestte , kamyon arkasında orda burda surda bir söz gördünüz ve ne yapacağınızı bilmiyorsanız toplanın!!!
• Diyelim ki intihar , mintihar, ölmek, bitmek falan fistan diyorsaa yapıştııırr
Fyodor Dostoyevski net tutar .
• Sevgi şudur budur emektir diyorsa hiç durma
Lev Tolstoy
•Cinsellikten mi bahsetti ya ayıpsın tabii kii
Diğer yandan, diye düşündü huzursuzca, sanırım hepimiz bir oyun oynuyoruz.
İlk yarısında içimin şiştiği devamında merakla okuduğum bi okuma oldu. Sayfa 192 de bir şeyler böyle alevlenmeye başladı yarabbim dedim şükürler olsun. Devamı güzeldi sonunu beğendim yani kitabın bağlandığı yeri sevdim, ağzımın açık kaldığı kısımlarda oldu fakat bir iki eleştirim var, yazar bildiğiniz hem evlilikten hem de erkeklerden soğutmak için yazmış kitabı, fobim oluşacaktı direkten döndüm. Tabi hayatın gerçekleri bunlar falan fistan da bilmiyorum. 6 kadın yarısı zaten eşcinsel o da sıktı beni. Onun dışında ilerledikçe sardı yalan yok. Konusu 6 arkadaşın dostun artık neyse Lexi’nin bekarlığa veda partisinde baş nedimemiz Bella sayesinde bir araya gelmesiyle başlıyor. Yunan adasında hepsi güzel bir tatil yapacaklar. 4 gece, aralarında sözümona farklı planları olan biri. Keyifli okumalar.
Yeni bir yazarın ilk ürünü olan bu şiir kitabı falan fistan diye klasik cümlelerle ve neticesinde bu uğurda başarılar dileyip konuyu kapatmak istemiyorum. Mademki ilk ürünü o zaman sonraki eserlerine ışık tutması ve yeni okur kitlesini aydınlatmak amacıyla naçizane çok taraflı bir inceleme yazmak istiyorum.
Sağolsun
Bir deprem bölgesindeyiz, fay hatlarının geçtiği yerler belli. Peki soruyorum bununla ilgili ne tür bir önlem alıyoruz ya da aldık. Bir deprem sonrası sığınma yerimiz bile yok, işte orası burayı açtı, burası orayı açtı. Bu mudur yani olay!!! Uzmanlar avaz avaz bağırıyorlar, İstanbul depremi, İstanbul depremi diye. Bununla ilgili ne yapıldı ya da yapılıyor, bu acil yapılması gereken bir şey değil mi? Bunun için bir eylem planınızı göremiyorum ama muhtemelen deprem sonrası için hazırladığınız söylemleriniz vardır, Türkiye olarak üzülüyoruz, acımız büyük, sancımız kötü, fena seferber olduk ve falan fistan. Birileri birileri ile dalga geçiyor ama kimse bunu umursamıyor. Büyük stadyumlardan önce, büyük AVM'lerden önce deprem sonrası büyük sığınma yerleri yapmamız gerekirdi ve bu sadece bir şey. Bu kışın ortasında dışarıda ateş yakmak, şuraya buraya sığınmak nedir ya, nerede, hangi çağda yaşıyoruz! Yarın bir İstanbul depremi olduğunda milyonları etkileyecek o zaman yine ağlayacak mıyız birlikte, bütün olay bu mudur?
"Hidâyet'e göre din, bir 'bebek çıngırağı'dır, Tanrı 'çok yüksekte'dir, ruhun selâmeti üzerine bütün ideolojiler bir kuruntudur. "( s. 87)
Bana ne adamın dini inancından falan da fistan kafasındaysanız okuyun ya da okumayın bana ne diyebilirim. Ama biraz dini kaygı güdüyorsanız, bu tarz kitapları okumadan eleştirmiş ön yargılı biri olmamak adına değerli zamanımı feda etmiş bulundum. Evet, hakkını yememek lazım. Müthiş psikolojik tahliller ve modern hikâyeciğin çizgilerini görmek pekâlâ mümkün. Ana karakterin çökmüş ruh hâlini nedense dini inançtan uzaklığında her ne kadar aramasalar da bizdeki Aylak Adam'ın başıboşluğuna benzettim. İnançlardan uzak ve alaylı bir tavır sergilediğini zaten bizzat eserinde de camiide namaz için gittiği hâlde, duvardaki nakışları izleyip duayı Allah yerine başkasına yaparak göstermekten çekinmemiştir. Ama keşke boş ve dogmatik sandıkları dini kötüleyerek, onun uğraşılmaya değer ve önemli olduğunu bu kadar belli etmeseler:) Çünkü zaten dedikleri şekilde olsaydı bu kadar kâle alıp eserleriyle alaya almaz her dine eşit ve saygılı mesafede olurlardı. Benden bu kadar.
Hidâyete ermiştir belki. Son nefeste intihar etmiş olsa da, bilinmez...
Kör BaykuşSadık Hidayet · Yapı Kredi Yayınları · 202328,1bin okunma
(Genellikle incelemelerim spoi(trans yağ:) içermez. Gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz(tüketilebilir.) Tanzimat dönemi ilk romanı olup, lisede çokça ilklerde ezber yaptığımız bu kitap dönemin özeliklerini her kitap gibi çokça yansıtıyor. Falan fistan bildigimiz tırı vırılar. Yazarın ilk roman türümüzü yazması hasebiyle, araya girip acemice bilgi vermesi, dizi/filmlerdeki dış sesin kontrolünü çağrıştırmanın yanı sıra gereksiz ayrıntı/bilgi komik gelebiliyor. Genel itibariyle yeraltı edebiyatının babası
Bülent Akyürek ın da değindiği gibi, ülkecek arabeskten ekmek kazanıyoruz ki, ilk türümüz de bitirdiğimiz vakit sinemize öküz oturmuşçasına ağır bir etki bırakıyor. Bazı şeylerin şeriat ile ilgisi olmayıp, aşırı durumların(kadın-erkek ayrılığı) bazı okurlarca öyle lanse edilmesi, zannımca öyle olumsuz algılamak niyetlerindendir. Sonuçta kalpte ne varsa dile de o yansır ki, klavye de önüne gelen pisliği yazar. Ama genel itibariyle de başarılı bulduğum bu eseri okumanız önerilebilir. En azından bayağı heyecan uyandırıcı ve olay örgüsü Hollywood'dan geri kalmıyordu.
Bu inceleme, okuyan için belki sıkıcı gelebilir. Ama parantez içinde söyle bir gerçekten bahsetmek isterim ki: dünyada yaşanmış ya da yaşanacak herhangi bir olayın tüm çıplaklığıyla bize sunulması söz konusu değildir. Sadece istenilen yüzü ve parçası bize sunduruluyor.
Yanıbaşımızda, Irak'ta, tam yirmi yıl önce sözde 'özgürleştirme
Kitap Yorumu//Karantina:Kaçkınlar-Lex Thomas
.
Bir virüs salgınının McKinley Lisesi öğrencilerini yetişkinlere ölüm saçar hale getirmesinin üzerinden iki yıl geçmiştir. Şiddet ve sapkınlığın cirit attığı, hiçbir kuralın olmadığı, habis Hilary’nin kontrolüne geçen karantina altındaki okulda kimse güvende değildir. Will dışarı çıkmayı başarmıştır. Virüsten kurtulmuş, dışarıdaki yaşama alışmaya başlamıştır. David ise hayattadır. Kardeşler iyi geçinmektedir ve her şey iyiye gidiyormuş gibi görünmektedir. Ama Lucy okulda tek başına kalmıştır. Ne çetesi ne arkadaşı ne de umudu vardır. Fakat sonra Kaçkınlar ona kirli kucaklarını açar.
.
Kitap serinin üçüncü kitabı. Kitaba başlarken seriyi bitirdiğimi düşünürken goodreads uygulamasından bakınca bir de gördüm ki seri dört kitaptan oluşuyormuş. Ve tabii ki seri kitapları 10 yıl arayla basan
Pegasus Yayınları bu serinin dördüncü kitabını da ne zaman basar Allah bilir.
.
Seriyi seviyorum. Konusunun distopik orijinalliği kesinlikle yakaladı beni. Puanları da bayağı yüksek serinin tüm kitaplarının. Dördüncü kitabın puanı en iyilerden. Ondan da ümidim yüksek tabii basılırsa Bazı uyanıklar bu seriden konuyu çalıp Türk watpatt edebiyatına kazandırmış adı bile aynı o da okulda geçiyor bir virüs sonucunda okulu karantinaya alıyorlar falan fistan. Neyse siz bu seriyi okuyun. Distopya sevenlerin kalbini kazanacak bir seri. O kadar yüksek puanı da tesadüf eseri almış olamaz herhalde
Şimdi ben bu kitabı okumaya 8 Mart’ta başladım. Dedim ki işte kadınlar günü bilemem ne çok şakacıyım(!) ehuehu. Zaten yolculuktaydım ilk yirmi sayfasını okudum sonra içim geçmiş çünkü yolculuklarda hep uykum gelir. Sonuç olarak okumadım. Eve geldiğimde de tezdir ödevdir falan fistan derken yüzüne bakmadım. Aslında kısa bir kitaptı ama bakmamışım işte şükür bugün bitti. Birkaç lafım var ilk olarak kumarcı pislik zampara seni! Kadın sana yardım ediyor sen onu yüzüstü bırakıp bi de kızıyorsun. Yalancı seni bu erkeklere güvenmiceksin hele kumarcı hırpolara asla! İkinci olarakta ana karakterimiz, naif olursan bu hayatta işte seni böyle kandırırlar, ben çok üzüldüm dedim ikinci baharı bu adamla yaşar inş diye ama boşver yirmi dört saatte anlamışsın sen de nasıl biri olduğunu. Böyle bitmesini biraz bekliyordum aslında yani kumarcıya da bi günde bırak diyemezsin ama umut işte napıcan. Neyse bi süre Zweig’in kitaplarından uzak durmaya karar verdim.