Dünyaya gelişim bi tren yolculuğu gibi sanki. Niyesini unutmuşum. Nereye gideceğimi de.. sadece yolculuk esnasında dışarıyı izlemeye kaptırmışım kendimi.. ben izledikçe zaman geçiyor. Zaman geçtikçe ömrüm gidiyor. Ve ben bu arada tükenip duruyorum… tıpkı tükenip giden çoğu şey gibi.
Bir varmış bir yokmuş. Masalın yalanı mı olurmuş? Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer senatör iken ulu meclis içinde...
Vatan adında mukaddes mi mukaddes, kahırlı mı kahırlı, bağrı süngü takılı, çilesi umman kadar, bereketi gökler kadar olan bir ana varmış. Rivayet bu ya; "ana sütü gibi ter temiz" deyişi ilhamını bu anadan
Nasihatimdir, vasiyetimdir
Güneş her gün daha mütekâmil bir dünyaya doğmaz. Tarih ezelden ebede dümdüz uzanan doğrusal bir hat değil, devirli bir oluşumdur. Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur. Aristarkus, Kopernik’e “zıpçıktı astrolog” diyen devrimci Martin Luter’den daha ilericidir. Ahmet Yesevi, Kadızade Mehmet’in çok ötesinde. Siz istihkâmlarınızı güçlendirin, zor zamanları fırsata çevirin. Benim yaşıma geldiğinizde, benim hiç olamadığım kadar hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olun.
Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağından sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı adet edinin. Unutmayın ki düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendisine has bir kimliği vardır, Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar. Mademki son temsilcileriyiz Gezegen’in iyiliği için yaşatılması elzem bir medeniyetin, bizi durduracak tek “gerçek”, soğuyan Güneş’in dünyamızı yarı yolda bırakması ihtimali olmalı.
ALEV ALATLI
1942 - 2024
...
" Nasıl ısınmak için güneşin bedenimize dokunmasına izin veriyorsak, hakikati tecrübe etmek için de onun varlığımıza ve idrakimize nüfuz etmesine izin vermek durumundayız. Güneşi bedenimizde ve ruhumuzda bir bütün olarak hissederiz. Bütün varlığımız o tecrübeye iştirak eder. Hakikatin işığının aklımıza ve kalbimize yansıması da bütüncül bir tecrübedir. Varlığın tecellisinin kendi varlık ve idrak dünyamıza girmesine izin verdiğimizde ev sahibi ile misafir arasındaki mesafe ortadan kalkar. Hancı ve yolcu aynı yerde buluşur. Zira hepimiz varlık dairesi içinde bir yolculuğa çıkarız. Bizi ontolojik olarak kuşatan varlığın hakikatinin bireysel varlığımıza nüfuz etmesine izin vermek, tefekkür yolculuğunun ön şartıdır. Kapılarını kapatmış bir eve kimse girmez. Pencerelerini kapatmış bir evin karanlık olması mukadderdir. Varlıkla kurduğumuz dinamik ilişki, bizi idrake ve aydınlanmaya götürür. Bunun için ışığın önündeki engellerin kaldırılması yeterlidir."
...
Yapabilmenin hüküm sürdüğü aktif toplumda acı çekmenin pasifliğine yer yoktur. Günümüzde acı kendini ifade edebilme imkânlarından tümüyle mahrum bırakılmıştır. Sesini kesmeye mahkum edilmiştir. Palyatif toplum acının canlanarak bir çile haline gelmesine ,dillenmesine izin vermez.
Bir bana mı itici geliyor bu dizi filmler ? Odunun budanıp şekilden şekile sokulabildiği gibi kadın figürününde budanıp halden hale sokulması ? Sahi özbenlik kavramı , kendi olma , doğal olma , kendini olduğu gibi kabul edebilme ve buna benzer daha bir çok algoritmalar bu kişiler için izafi gayb mı ? Türlü duygularımı mantığımın karşısına oturtup hüküm verme hadsizliğinde bulununca bunca insanın modernizm sürüsünde otlanıp özüne yabancı yetişmesi içler acısı.