Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Çok Bilmiş

Çok Bilmiş
@feyza1mucize
Bir garip dünya flanörü…
İlahiyat Fakültesi +Hemşirelik Fakültesi
17 Aralık 1995
43 okur puanı
Ocak 2021 tarihinde katıldı
Yapabilmenin hüküm sürdüğü aktif toplumda acı çekmenin pasifliğine yer yoktur. Günümüzde acı kendini ifade edebilme imkânlarından tümüyle mahrum bırakılmıştır. Sesini kesmeye mahkum edilmiştir. Palyatif toplum acının canlanarak bir çile haline gelmesine ,dillenmesine izin vermez.
Reklam
Ey akıl ,nasıl da delinmez küfen ? Ebedi oluşun urbası kefen ! Kursa da boşluğa asma köprü ,fen , Allah derim , başka hiçbir şey demem !
Sayfa 23
Ömrümden kırk tane yaz,sonbahar kırk tane ilkbahar geçti. Mevsimler biz çevrimini çok hissedemeden ,gelip geçişlerini çok temaşa edemeden ,içimize sirayet etmesini izleyemeden ,gözleyemeden geçip gidiyor.
Sayfa 183Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Vaaz uzadığı zaman vaazdan çok vaizin kendine hayranlığı ön plana çıkar.
Eski insanlar birçok eksiğe rağmen o eksikliği hissetmezlerdi çünkü esas eksiklik manevi eksikliktir. Modern insan manevi eksikliğini maddi eksiklik sanarak tatmini yanlış yerlerde arıyor. Birçok muhteris nefis; zaman , parası hatta ruh sağlığıyla bunun esiri oluyor. “Alamadım” , “yapamadım” “edemedim” bir ömür bu minvalde şikayetlerle geçiyor.
Sayfa 92 - Turkuvaz kitapKitabı okudu
Reklam
Evet Beyni , çocuklara her zaman evet demek değildir. Fazlaca müsamahakar olmak , sürekli verici olmak ya da çocukların hayal kırıklıklarına uğramasına müsaade etmeden onları güç durumlardan çekip almak değildir. Aksine onların kim olduklarını anlamalarına yardımcı olmak ve nasıl bir bireye dönüşebileceklerini görmelerini sağlamaktır. Hayal kırıklıklarının ve yenilgilerin üstesinden gelebileceklerini göstermek ve bağlantı ve anlam dolu bir yaşam sürmeyi seçebileceklerini anlatmaktır.
Sayfa 27
Mutlu insan dış dünyada yaşar ; özgür sevgileri ve geniş ilgileri vardır ; mutluluğunu bu ilgilerden , bu sevgilerden ve bunların onu başkaları için sevimli ve ilgi çekici yapması gerçeğinden sağlar.
İçe kapanıklığın birçok çeşidi vardır. En yaygın olanlar : Günahkar , kendine tutkun (narsist ) , megalomandır.
İnsanların çoğu hayatlarını sürdürebilmek için başkalarına dokunmak zorunda kalan körlerden farksızdır.
Oysa bir insan ancak kendi içinde devrikse başkaları tarafından devrilebilir.
Reklam
Çünkü bir duyguyu “nasıl” yaşamakta olduğumuzu fark edebilmek , onun geçmişe dönük “nedenlerini” de açıklayabilmiş olmaktan çok daha büyük önem taşır.
Tutucu kişi yapmak istediği ama yaparsa suçlanacağı davranışları başkalarında gördüğünde onları eleştirerek yada engelleyerek kendi isteklerini ketlemeye çalışır.
Kadercilik ve uyuşukluk ,çevreyle baş edememenin doğal sonuçlarıdır. Deneysel olarak aşırı yüklemeye maruz bırakılan bir kobay da sonunda sessizce bir köşeye çekilir ve ayaklarını ağzına götürerek amaçsızca çiğner.
Özgürleştirmeksizin eğiten aptallaştırır. Özgürleştirenin de “özgürleştirilenin neyi öğrenmesi lazım acaba ? “ gibi bir derdi olamaz. Canı ne isterse onu öğrenecektir , belki de hiçbir şey. Öğrenebileceğini bilecektir, çünkü insan sanatının bütün ürünlerinde aynı zeka iş başındadır, çünkü bir insan bir başkasının sözünü her zaman anlayabilir.
Cehaletle ilim arasında kurulan pedagojik ilişkinin altında , aptallaş(tır)ma ile özgürleş(tir)me arasındaki daha temel felsefi ilişkiyi görmek gerekiyordu.
Bir zekanın bir başka zekaya tabi kılındığı yerde aptallaştırma vardır.
Reklam
İnsanın en büyük hatalarından biri fâni ve sonlu olanı mutlaklaştırması , mutlak olanı da izafileştirmesidir. Dünya ve ona ait olan her şey sonlu ve geçicidir. Mutlak ve ebedi olan yalnızca Allah’tır. İnsan evrensel akıl , ahlak ve estetik ilkelerine tutunarak sonsuzluğu bu fani dünyaya dâhil eder.
Kardeşler arasındaki öfkeyi , kıskançlığı ve sevgiyi doğal olarak hissedilen duygular olarak kabul ettiğinizde , birbirleriyle çelişen bu duyguların normal ve kabul edilebilir olduğunu anlamalarında çocuklarınıza da yardımcı olabilirsiniz.
Alışkanlıktan kaynaklı anlık tepkilerin sizi ele geçirmesine izin vermek zorunda değilsiniz.
Hissettiğinden bir parça daha iyi olabilirsin ama çok da değil.
Günahlar insanın içini çirkinleştiren birer lekedir. İstiğfar , yani Allah’tan günahlarının affını istemek , bu lekeleri temizleyen su ve sabun gibidir. İstiğfarla bu lekeler temizlenmezse gitgide insanın bütün iç sathını kaplar , artık nezahet ve ulviyete karşı hissiz bir hale gelir.
Bir insan, ne kadar günahkar olursa olsun bu günahları üstüne bir perde çekilip , örtülmesini can ve yürekten Allah’tan dilerse , Allah teala o günahların hepsini örter, açıklamaz.
Reklam
Yaratılmışlar içinde ilk defa kendini büyük gören İblis olmuştur. İblis’in izince giden, iblis tabiatlı insanlar da vardır ki , muvakkat bir zaman için Tanrı’nın kendisine ariyet olarak ihsan ettiği varlık , zeka , bilgi , servet veya mevkii kendinin sanır da kibirlenir , varlık satar. Vah! Vah! Ne çirkin şey ! Ah zavallı ! Sen kendine ne kadar kıymet vermişsin. Halbuki kendi önünü , sonunu düşünen bir insan kibir yapmaz.
İnsanın iyi olmak için akla ihtiyacı yoktur. Hatta bana zaman zaman bunun tam tersi olmalı gibi gelir. Çok zeki birini ele al, hemen hiç bir zaman iyi biri olmadığını görürsün.
"Kabahat gençlerde değil sizlerdedir. Siz , gençleri nasıl terbiye ederseniz , onlar da öyle yetisir. Genclere verdiginiz terbiye nedir ? Sadece hiç ! "
"Artık halk da bilsin ki ,memurlar halkın hizmetçileridir. İş için size müraacat edenlere , sıkıntı veren sinek muamelesi yapmayın. Elden geldiğince işleri kolaylaştırın ,zorlaştırmayın. Herkese karşi güler yüzlü ve iyi niyetli olun. "
"Şimdi bir de düşünce sıtması, irade veremi , ruh sıtması hastalıkları karşımıza çıktı. Bu ruhsal bozukluk neredeyse tüm ülke gençliğini istila etmistir. Gelecek yıllarda topluma yararlı isler yapmak üzere hayata atılacak olan gençlerimizin ruhsal hastalıklarından kırılmasına göz yumamayız. Mücadele etmek gerekmektedir. "
Şakîk : Şükür bahsinde ne yaparsınız siz ? İbrahim ethem : Bulunca şükrederiz, bulamayınca sabrederiz. Şakîk : Horasanın köpekleride böyle yapar ! İbrahim ethem : ya siz ? Şakîk : Bulunca dağıtırız , bulamayınca şükrederiz.
Reklam
“Müslüman Endülüsten bize 30 kitap kaldı. Atomu parçaladık. Şayet yakılan bir milyon kitabın yarısı kalsaydı biz çoktan uzayda galaksiler arasında geziyor olacaktık. “ P. Curie.
Yaşayamadığımız hayatların yasını tutmak kolay. Başka yeteneklerimizi geliştirmiş, bazı teklifleri kabul etmiş olmayı dilemek kolay. Daha çok çalışmış , sevmeyi daha iyi becermiş , paramızı daha iyi idare etmiş , daha popüler biri olmuş , o gruptan ayrılmamış , … ya gitmiş , kahve teklifini reddetmemiş ve daha çok yoga yapmış olmayı dilemek çok kolay. Edinemediğimiz arkadaşlara, yapamadığımız işlere , evlenemediğimiz insanlara , yapmadığımız çocuklara özlem duymak an meselesi. Kendimizi başkalarının gözünden görmek ve olmamızı istedikleri bin bir kişiye dönüşmüş olmayı dilemek için en ufak bir çaba gerekmiyor. Pişmanlık duymak ve sonsuza ,zamanımız doluncaya kadar duymaya devam etmek çok kolay. Ama esas sorun yaşayamadığımız için pişmanlık duyduğumuz hayatlar değil. Sorun pişmanlığın kendisi. Büzüşmemize , kuruyup kalmamıza , kendimizin ve bütün insanlığın en büyük düşmanı olduğumuzu hissetmemize neden olan , pişmanlığın ta kendisi. Olası hayatlarımızdan herhangi birinin bundan daha mı iyi yoksa daha mı kötü olacağını bilemeyiz. O hayatlar yaşanıyor , evet, ama biz de yaşıyoruz ve asıl bu yaşantıya odaklanmalıyız.