Will she shy her fair hands,
When my mask falls and she understands
And sees this man replenished with naked faults,
Pardon me, my fair lady; pardon the entire encounter,
Dear waltzes, minuets, polkas and mazurkas,
She must pardon all that,
All sins will fall upon my top hat,
This lady fair must pardon all and pardon none,
For I will complete my given task,
Attach this face to the faultless mask,
Had I any fortune or talent,
My bliss will not depend on this unprofitable enterprise,
Yet all is faultless but I,
When I see no fault but mine,
I will return again, yet again,
To this addictive idleness,
Upon my word for if Venus can lie,
Why not I?
Why not I?
Deyim yerindeyse, kendilerine giydirilmiş olan o ayrıcalıklı “first lady” postunu deldirmek istemez, hoşlarına giden erkeklere doğrudan veya aleni olarak bakmak gibi bir hatayı işlememek için yoğun çaba harcarlar.
"I know her every weakness, and, weakness and strength and all, I love her as madly as I loved her at the first, in those mad moments when I first held her in my arms."
Yunan trajedilerinin kadın kahraman afişleri.
Her birine onların kahrını çekercesine bakıyor.
Madea, Elektra, İphigenia, Kassandra.
Erkeklerin tarihe geçme hırsını bilmelerine rağmen, onlara bağlılıklarının kurbanları.
Güç budalası erkeklere eşlik eden kadınlar.
Bugün de Amerikan taklidi first lady'ler kocalarının kollarında kameralara sırıtırken katliam ve savaşlara kadın desteği vermiş olmuyorlar mı?
"Ben bu oyunu oynamayacağım," deyip, boşanan çıkmadı. Cahiller. Yunan trajedilerini bilseler belki kocalarının hırslarını körüklemezlerdi.
Şimdi dindar biri çıkıp first lady'lerin kıyafetlerini İslam'a uygunluk açısından değerlendirmeye kalksa ne olur? Mesela o da sıralamasını şıklık/rüküşlük üzerinden değil de tesettüre uygunluk açısından yapmaya kalksa... Ve düzenli olarak da sanatçılardan artistlere kamuoyunda isim sahibi olmuş kadınların ve erkeklerin giyimlerinden vücut dillerine kadar her şeyi İslami kriterlere göre değerlendirse ve bu değerlendirmeyi "falana 9 filana 0" olarak sunsa... Sunamaz! "Çünkü kamusal alan kutsallardan arındırılmış bir alandır. Hiç kimseyi doğrudan dini kriterlere göre yargılayamazsınız." Oysa kamusal alan dini değerlerden arındırılırken, ondan kalan boşluk, yeni kutsallıklarla dolduruluyor.
Latife Hanım'la Gazi'nin kısa süren evliliği hakkında çok şey yazılıp çizilmiştir. İzmir'in kurtuluşundan itibaren İsviçre'de okumuş olan Latife Hanım, Gazi Paşa ile tanışmış, bilhassa medeni cesareti, yabancı dil bilgisi (üç dili okuma ve yazmayı biliyordu) ve Avrupa'yı izlemesi ile Başkumandan'ı etkilemişti. Bu özellikleri Gazi Paşa'ya "model devlet reisi eşi böyle olmalıdır" diye düşündürmüştü. Ancak Latife Hanım'ın bir Türkiye reis-i cumhurunun eşi olmanın ne olduğunu pek de iyi anlamadığı açıktır. İkincisi, Türkiye'de bir mareşalin ne olduğunu da bilmiyordu. Böyle lider bir kumandanın eşinin, fazla otoriter tavrını bazı hallerde yakın çevresi ve hatta kamusal alanda sergilemesi aslında 1920'lerde hiçbir yerin protokolüne uymazdı. Reis-i cumhur eşi, first lady olduğu zaman, sorumlulukları olmayan ve yetkileri sınırlı bir devletlinin eşi gibi davranamazz. Maalesef Latife Hanım öyle görülüyor ki Türkiye şartlarında bir kurucu cumhurbaşkanının ve bir mareşalin eşi olmayı bilemedi. Evlilik bu nedenle bitti, daha doğrusu bir Garb anlayışı ile başladı ve tek taraflı olarak Şark adetlerine uygun biçimde bitirildi. Gazi'nin çocuk istemediği anlaşılıyor. O devirde diğer milletlerin ihtilalcileri arasında görülen bir adet bizde de bazı aydın ve siyasilerin arasında "inkılapçının çocuğu olmaz" ifadesiyle vardı.
Siyasilerin tesettürlü eşleri, "estetik açıdan" denetlenip sıralamaya ve şıklık karnesine tabi tutulurken; iktidara da, kamusal alanın estetik duruşunu bozmaya tevessül etmemesi gerektiği mesajı verilmektedir. Kamusal alanın estetik zevkinin incitilip incitilmediği konusunda uzman görevi üstlenen modacılar, başörtülü first lady'lerin giyim kuşamını, dini değerlerden uzaklaşıp aksesuar kategorisine yaklaştıkça alkışlamaktalar. Böylece başörtüsü; onu başında taşıyanlar tarafından dini emirlere riayet maksadıyla toplumsal bir mesafe olarak değil de, ancak şıklığın bir parçası, estetik zevkin bir unsuru olduğunda "normalleş"mektedir.
As Woolf 's comments imply, women who did not apologize for their literary efforts were defined as mad and monstrous: freakish because "unsexed" or freakish because sexually "fallen." If Cavendish's extraordinary intellectual ambitions made her seem like an aberration of nature, and Finch's writing caused her to be defined as a fool, an absolutely immodest, unapologetic rebel like Aphra Behn — the first really "professional" literary woman in England — was and is always considered a somewhat "shady lady," no doubt promiscuous, probably self-indulgent, and certainly "indecent.
Tayyip'in siyaseti için bukalemun gibi her ortama uyum sağlayabilen dersek yanlış olmaz. Bir gün önce kavga ettiğiyle birden can ciğer olan, "kardeşim" dediğini bir gün sonra satan, yarının nasıl olacağını kestiremeyeceğiniz çok planlı bir siyaset. İşte böyle siyasi bir dehanın yanına da ancak böyle bir First Lady yakışır:
Adı Fa tma Zehra Latife Uşşaki. ..
1960 Mayıs'ında aldığı pasaportunda mesleği , "ev kadını" olarak belirtiliyor Doğum yeri İzmir . ..
İkametgahı İstanbul. ..
1899 doğumlu ...
Buğday tenli, el a gözlü, kır saçlı ...
O, Türkiye'nin ilk first lady'si ...
" Atatürk'ün eski karıs ı" ...
Mustafa Kemal P aşa ve Latife Hanım 1922'de tanıştı; iki buçuk yıl evli kaldılar . Bu ev lilikten geriye pek çok tevatür , dedikodu, sö ylenti kaldı.
Reis-i cumhur eşi, first lady olduğu zaman, sorumlulukları olmayan ve yetkileri sınırlı bir devletlinin eşi gibi davranamazdı. Mesela birilerinin hanımları ile çatışırsa, konu derhâl başka alana da sıçrar, birdenbire o büyük mareşale, kurucu cumhurbaşkanına mevkiine göre hitap edemeyen veyahut hakkında kinayeli konuştuğu adamlar düşman olmaya başlardı. Maalesef Latife Hanım öyle görülüyor ki Türkiye şartlarında bir kurucu cumhurbaşkanının ve bir mareşalin eşi olmayı bilemedi. Evlilik bu nedenle bitti, daha doğrusu tek taraflı bitirildi.
Latife Hanım'la Gazi'nin kısa süren evliliği çok yazılıyor. Abartılı yorumlara başvurulursa, Latife Hanım “Türk kadınlığını temsil eden ve Türkiye'yi muazzam bir değişime götüren bir büyük portre” olarak çiziliyor. 19. asırdan beri önemli kadın aydınlar vardır. “Latife Hanım'ın o gruptaki yapıcı rolü nedir?” sorusuna cevap veren bir eser bulunup okunamadı. İzmir'in kurtuluşundan itibaren İsviçre'de okumuş olan Latife Hanım, Gazi Paşa ile temasa geldi. Yabancı dil bilgisi (üç dili okuma ve yazmayı biliyordu) ve Avrupa'yı izlemesi Başkumandanı etkilemiş, model devlet reisi eşi böyle olmalıdır diye düşündürmüştü. Latife Hanım'ın bir Türkiye reis-i cumhurunun eşi olmanın ne olduğunu pek de iyi anlamadığı açıktır. İkincisi, Türkiye'de bir mareşalin ne olduğunu da bilmiyordu. Böyle lider bir kumandanın eşinin vagonun penceresinden sarkıp ona, “Kemal” diye seslenmesi aslında 1920'lerde hiçbir yerin protokolüne uymazdı. Rıza Nur'un hatıratını okuyanlar bilir ki Rıza Nur'un eşi eski rejime mensub paşalardan birinin kızıydı ve psikolojik sorunları vardı. Latife Hanım İstanbul'da onunla ahbaplık ediyordu. Oysa bu mevkide biri (yani first lady) muhalefetten birileri ile temas etmemeliydi.