Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Şöyle bir göz atalım yüzyıl sonrasına, benim iki bin yıldan beri doğaya karşı olumsuz girişimlerden ve insanın yozlaştırılmasından yakınmam etkili olmuş, başarıya ulaşmıştır, diyelim. Yaşamın bu yeni kesimi, görevlerin en büyüğünü, daha yüksek bir insanlık yetiştirmenin sorumluluğunu yüklenecek, bunun bir bölümü olarak da soysuzlaşmış, asalaklaşmış her nesnenin acımaksızın yok edilmesini üstlenecek. Dionyssosça bir durumun bile yeniden ortaya çıkabileceği o y a ş a m s a l b o l l u ğ u yeryüzünde olanaklı kılacaktır. Ben t r a g i k bir çağı bildiriyorum: insanlık en acımasız, en zorunlu savaşları, u f a k b i r a c ı d u y m a k s ı z ı n arkada bıraktığı evrede, yaşamı onaylamanın en yüksek sanatı olan tragedya yeniden doğacaktır.
B e n, y ü r e ğ i n i y i t i r m i ş b u z a m a n d a n k o r k u y o r u m*
Sayfa 61 - KırmızıkediKitabı okudu
Reklam
Bir kez daha söylemiş olmalıyım, yaşamımda “kötücül istem”e rastlanmaz pek. Buna karşılık s a l t ç ı l g ı n l ı k çok mu çok!
Beslenme sorunuyla y e r v e i k l i m (Klima) sorunu sımsıkı bağlıdır birbirine. Kimsenin elinden gelmez her yerde yaşamak; bütün gücünü gerektiren büyük ödevler üstlenen bir kimse için seçim çok çetindir burada. İklimin m e t a b o l i z m a üzerinde ağırlaşma, hızlanma konusunda büyük bir etkisi vardır, yanlış bir girişim insanı yalnızca görevinden koparmakla kalmaz, onu daha başlangıçta engelleyebilir: ödevin yüzünü bile göremez. Bir bağırsak zorluğu, küçük de olsa, kötü bir alışkanlığa dönüşünce bir dehayı sıradan biri, neredeyse bir “Alman” durumuna düşürmeye yeter. Metabolizmanın hızı tinin ayaklarının çevikliği ya da aksaklığı ile doğru orantılıdır; tinin kendisi de metabolizmanın bir türüdür. Şimdiye değin aydın görüşlü insanların olduğu, inceliğin, düşünsel ışıltının, üstün düşünme yetisinin yurt edindiği yerleri bir araya toplayın: hepsinin kuru eşsiz bir havası vardır. Paris, Provence, Floransa, Kudüs, Atina – bu adlar şunu kanıtlıyor: deha kuru havayla, duru gökle b a ğ l a n t ı l ı d ı r , - bu da hızlı bir metabolizma, olanaklılık yoluyla çok geniş ölçüde yoğun bir erk oluşturma demektir.
…Ancak genelde şu Alman mutfağı – içini açmaz kimsenin onun yaptıkları! Yemekten önce çorba; çok pişmiş etler, yağlı ve unlu sebzeler, sindirimi zorlaştıran hamur işi tatlılar! Bunlara bir de şu yaşlı Almanların, büsbütün y a ş l ı l a r ı n d a değil ya, hayvanca tıka basa yedikten sonra içme alışkanlıkları katılırsa, A l m a n t i n i n i n k a y n a ğ ı n ı d a anlarsınız: bozulmuş bağırsaklar…Alman düşüncesi başarılı olmayan bir sindirimdir. –İngiliz beslenme düzeni de Alman-Fransız düzeniyle karıştırılırsa bir türlü “doğaya dönüş” dahası yamyamlığa dönüştür, benim içgüdüme aykırıdır; a ğ ı r l a ş t ı r ı r tinin ayaklarını, öyle gelir bana – İngiliz kadınlarının ayakları gibi…En iyi mutfak P i e m o n t ‘unkidir; [ İtalya’nın önde gelen kentlerinden, Ecce Hommo’nun yazıldığı Turin’dir ] Dokunur bana alkollü içkiler; günde bir bardak şarap ya da bira yeter yaşamımı “cehennem”e çevirmeye, -
…kimi yaratığın özünde saklı birçok p i s l i ğ i, bir bakıma kötü kanda bulunan, ancak eğitimle sıvananı, daha ilk dokunuşta sezerim. Dosdoğru gözlemlemişsem, benim arınmışlığımla bağdaşmayan böylesi gereksiz yaratıklar da onlardan tiksindiğimi özenle sezerler kendilerince: ancak bununla güzel kokuşlu olamazlar…Bu yüzdendir insanlarla ilişkimin öyle kolay bir sabır-sınavı olmaması: benim insanseverliğim başkasının duygusuna katılmaya değil, katıldığım duyguya k a t l a n a b i l m e y e dayanır…Sürekli bir kendine egemen olmadır benim insanseverliğim.
Reklam
Başka bir olaydır savaş. Yaradılıştan bir savaşçıyım ben. Bir içgüdüdür bende saldırı. Düşman o l a b i l m e k – güçlü bir doğa gerektirir sanırım, her güçlü doğada bulunur bu özellik. Birçok direnç gerektirir bu güçlü doğa, ondandır bir direnç aradığı da: nasıl ayrılamazsa yetersizlikten öç ve hınç duyguları, öyle ayrılmaz güçten s a l d ı r g a n l ı k t u t k u s u da. Her güçlenme kendini etkin bir düşman aramakla açığa vurur – ya da bir sorun: çünkü savaşkan bir filozof sorunları da ikili bir dövüşe çağırır. Burada üstlenilen görev dirençlere egemen olmak değil genelde, tersine tüm gücünü, esnekliğini, silah kullanımındaki becerisini sergileyebileceği – d e n k düşmanlara üstün gelmektir… Düşman karşısında eşitlik – işte adil bir düellonun birinci koşulu. İnsan küçümsediği yerde savaşa g i r e m e z, öyleyse buyruğunun geçtiği yerde, başkalarını a ş a ğ ı l a d ı ğ ı yerde de savaşma yetkisi yoktur.
Artık ne üstlenmek, ne görev yüklenmek, ne benimsemek, ne de tepki göstermek…Bu tutum ölüm karşısında yiğitlik değildir hep, en korkulur durumda yaşamın korunması olarak bu yazgıcılığın güçlü sağduyusu sindirimsel işlemin yozlaşmasından, yavaşlamasından dolayıdır, daha doğrusu bir türlü kış uykusu isteğidir. Bu anlayışla birkaç adım ilerleyince bir gömütün içinde haftalarca uyuyan Hint fakirine ulaşırız…Tepki göstermek tükenmeye yol açtığından hiç tepki göstermemeli artık: olayın mantığı böyle. İnsanı hınç duyguları gibi hızlı tüketen başka bir şey yoktur. Kızgınlık, sayrısal güceniklik, öç alma güçsüzlüğü, öç alma isteği, susuzluğu, her türlü ağu kusma – tüm bunlar bitkin bir insan için en kötü tepki türleridir: sinirsel gücün hızla tükenişi, zararlı salgıları sözgelişi midede safranın sayrısal kabarması bununla bağlantılıdır. Hınç, bir sayrı için, yasaktır- k ö t ü c ü l olandır: üstelik en doğal eğilimdir. – Bu gerçeği o derin fizyolog Buda kavramıştı. Birtakım acınası yaptırımlarla karışmış olan Hıristiyanlıktan ayırmak için, s a ğ l ı k k o r u m a diye nitelenen onun “dini”nin etkisi hıncın yenilgisine dayanmaktadır: ruhu h ı n ç t a n kurtarmak.
Sen güzellik tahtınun sultân-ı âli-şânısın Mihr ü mâh iki kulun girmiş kabâ-yı zer-keşe G.T: Sen, güzellik tahtının şanı ve şerefi büyük olan sultanısın; güneş ve ay altın işlemeli elbiseye girmiş iki kulundur.
Nihayet damadı tebrik etme fırsatı buldum. Lağımdan fırlamış bir penguen gibi ışık saçıyordu. Karşısında durup sırıtarak ellerimi iki yana açtım ve ona sarıldım! Kulağına fısıldadım: "Ke-ke-ke-ke-k-kendini medenice mahvetmenin ge-ge-ge-g-geleneksel yolunu buldun ha? Te-te-t-tebrikler!"
Reklam
Erasmus'a "hümanist bilgin" deniyor :D İroni'ye bakın
Erasmus, dinsel inancın, savaşı haklı bulduğu görüşünü ileri sürenlere karşı çıkmakta, ancak Hıristiyanlığın varlığını sürdürebilmesi için Türkleri yok etmek gerektiğine inanmaktadır.
Sayfa 76
Türkçede 29 harf olmasına rağmen DNA'nın alfabesinde sadece dört harf bulunmaktadır. A (adenin), T (timin), G (guanin) ve C (sitozin). Her bir gen. bu dört harfin (A, T, G, C) farklı bileşikler halinde yan yana dizilmesi ile oluşturulmuş, binlerce harften oluşan bir kelime gibidir aslında. Dilimizde her kelimenin bir anlamı olduğu gibi, her bir genin de ortaya koyduğu bir işlev (anlam) vardır. Her bir kelimenin bir anlamı vardır ve tek bir harfinin değiştirilmesi bile o kelimenin "anlarını" değiştirir. m harfi yerine hatayla r harfinin konması bütün cümlenin anlamını degistirmiş ve çok farklı bir anlam ortaya çıkmıştır. Eğer bu hata sonucu "r" degil de örneğin "s" harfini yazmış olsaydık ortaya çıkan cümlenin hiçbir anlamı olmayacaktı. Aynı şekilde DNA'daki dört harfin değişik bileşimlerde yan yana gelmesi ile ortaya çıkan ve harf sayısı birkaç binden birkaç yüz bine kadar çıkabilen kelimelere gen" adını veriyoruz. "Anlamı" ve anları" kelimeleri nasıl iki farklı anlam taşıyorlarsa A, T, G ve C bazlarının değişik kombinasyonlarla yan yana gelmesi ile de değisik genler ortaya çıkmıştır. Genetik yapımızda bu şekilde yaklaşık 25-30 bin kelimenin (genin) bulunduğunu biliyoruz.
Hayal, gerçeği hep i s t e d i ğ i biçimde kurar; ama gerçek, hep k e n d i biçiminde oluşur. İşin kötüsü, hayal, kafasına dank etmiş, g e ç m i ş gerçekleri bile, yoğurur, biçimler, k e n d i istediği biçime sokar ---
Büyük özlem üzerine
Ey ruhum, tüm bilgeliği ve bilgeliğin tüm taze ve en eski sert şaraplarını verdim toprağın içsin diye. Ey ruhum, her güneşi, her geceyi ve her susuşu ve her özlemi döktüm üzerine: – bir asma gibi büyüdün sen de. Ey ruhum, aşırı zengin ve yüklü duruyorsun şimdi, dolgun memeleri ve sık, boz altın üzüm salkımlarıyla yüklü bir asma: – – mutluluğunla
Sayfa 226 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IX. Basım, Mayıs 2016Kitabı okuyor
İyi ki Efendimiz Var...
"Ahlak bir ölçek sorunudur büyük ölçekte çalışmaz..."Hükümdar Kral Cumhurbaşkanı bla bları Hep diyesim gelirdi diyeyim çünkü Peygamber efendimiz ve diğer peygamberler bu sıfatlardan vasiflardan en büyüğü idi... Efendimiz hem ahlakta edepte timsal idi... Uysa bari... Biraz bile uysa... Çürük zihniyetin çürük fikri... Ama insan başkasının maşası olsun yalakacı g*t yalakası olsun vermeyeceği akıl vermeyeceği fetva olmazmış... İnsan kendinin yırtık donunu yamamak istesin herşeyi bulabilir herşeyi.... Ne demiş Shakespeare "Şunu iyi bil ki, işine geldiğinde, şeytan bile kutsal kitaptan örnekler verebilir... Ve atalarımız "minareyi çalan kılıfını hazırlar"
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.