Sonra motorun tekrar çalıştığını duydu,meleğin alevden gözleri gibi kendisine dönen farları gördü ve başını yana çevirip bekledi,araba üstüne geldi,üstünden geçti,bitti.
İnsan, hiçbir şeye karşı ilgisi, hiçbir şeyden umudu kalmayınca, hayatın her gün değişmeyen tekrarı altında ezilir.
"Ölüm çok da önemli değilmiş diye düşündü Emma. Uyuyacağım ve her şey bitecek.."
Onun sandığına göre aşk, şimşek parıltıları ve gök gürültüleri ile kendini birdenbire gösterir, göklerden düşüp hayatı altüst eden,
Ben de bu dünyaya düşmüş biriyim. Kimi zaman şeytan dokunmuş düşünü hayra yoramayan Havva, kimi zaman af dileyerek kırk yıl gözyaşı döken dem gibiyim.
“Ben neyim?” diye gelmedimse de dünyaya, belli,
“Ben neyim?” diye diye gideceğim.
Parmaklarımın ucunda yükselerek bir pencere aralığından, batan güneşi gördüğüm günden beri, gökyüzünün rengini,
Mor Menekşe
Küçükken ilkokulda oynadığımız bir oyun vardı. Adı mor menekşe. Oyun on-yirmi kişi oynandığı
için o kadar çocuğu sadece okul teneffüslerinde toplayabilirdik. Sekizer onar kişilik iki grup
karşılıklı geçer, her grup el ele tutuşup bir zincir oluşturur. Sonra da bir grup diğerine bağırır:
“Mor menekşe menekşe, bizden size kim düşe?”
Duvardaki Sarı Leke
Michele, duvardaki sarı lekeyi seyrediyordu. Michele duvardaki sarı lekeyi seyrederken dişçiyle randevu saati gelip geçti, liseden sınıf arkadaşları lise günlerini yad etmek için buluşup ayrıldılar, sinemalarda Michele'in en sevdiği yönetmenin yeni filmi oynadı. Michele'in en sevdiği yönetmenin filmini seyreden
BAYRAM TEBRİĞİ
1965 senesiydi. İşe gireli henüz iki hafta olmuştu. Bir genel müdürlükte, özel kalem müdürünün yardımcısıydım. Bayrama on gün kala, müdürüm hastalandı ve rapor aldı. Ertesi gün, genel müdür, beni odasına çağırdı.
-Buyrun efendim.
-Tebrik kartları hazır mı evladım?
-Hangi tebrik kartları efendim?
-Eyvahlar olsun, Şükrü sana
1965 senesiydi.
İşe gireli henüz iki hafta olmuştu.
Bir genel müdürlükte, özel kalem müdürünün yardımcısıydım. Bayrama on gün kala,
müdürüm hastalandı ve rapor aldı.
Ertesi gün, genel müdür, beni odasına çağırdı.
- Buyrun efendim.
- Tebrik kartları hazır mı evladım?
- Hangi tebrik kartları efendim?
- Eyvahlar olsun, Şükrü sana
Kırk günün ilk gününden başlayayım. Bir sabah uyandım ve sen öldün. Haber bana kuş olup ulaştı. Ecel kuşu diye bir kuş varmış, bilmiyordum. Haberi boynunda kara bir zarfla, o getirdi. Katladığın yerden açıp baktım, “Sevgilim ben öldüm hoşça kal” yazıyordu. Yaşasaydın sana derdim ki; “Yalnız hemşerim, bu haber sevdiğine böyle mi verilir?” O saatten
değmez dedi.
yolunu beklerken içtiğim sigaralar ve dün geceden arta kalan ne varsa masada.
erken saatte uyandım.
yatak odamın tavanı eğilirken üzerime
bir saat daha uyudum. belki iki.
havada ölü bir romantizm vardı ve bir ninni örttü üzerimi.
anlaşılmamak acıktırıyordu insanı.
iki gün önceden kalan pizzanın son dilimini ısıtacaktım.
mikro
Kamlançu ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, ağaçlarda ve yerlerde çiçekler açınca Yüzbaşı Burkay yine o büyük çam ağacının yanına geldi. Parlak bakışlı, ay yüzlü kızı orada gördü. Yüreğine od düştü. Yeryüzü gözüne karanlık oldu. Ona yaklaşıp şöyle dedi:
“Yüzün aya benziyor.
Kaşın yaya benziyor.
Gözlerin yeşil alası.
Saçların
Dediler ki, Yaratılış ve Yokoluş tanrıları hiçliğin yegane sahibiydi.
Kaos ise zaman tanrısı...
Kaos zamanı çağırdı.
Yer ve gök birbirinden ayrıldı.
Hiçbir şeyin ayırt edilemediği karanlık bir boşluk.
Karanlığa ışık bahşedildi, güneş göğe yerleştirildi.
Karanlık güneşe örtüldü, yıldızlar yerine tayin edildi.
Gece gündüzü, zaman günleri
Rabbimiz, bizlerin sadece davranışlarımızı değil, bu davranışları hangi maksat ve niyetle yaptığımızı da kontrol eder. Atlı bir adam, su içmek ve dinlenmek için bir pınarın başında durdu. Ancak, çevreye bakındığında atını bağlayabilecek bir şey bulamadı. Kendi kendine dedi ki: "Ben şu ilerideki ormandan bir dal kesip geleyim. O dalı bu pınarın başına çakayım. Benden sonra buraya gelen insanlar benim yaşadığım sıkıntıyı yaşamasın. Onlara bir hizmetim olsun." Böyle yaptığı için, ondan sonra o pınarın başına gelip atını bağlayan her insan nedeniyle sevap kazandı.
Zaman geçti. Pınarın çevresinde büyük otlar bitti.
öyle ki atların bağlandığı kazık görünmez hale geldi.
Bir gün pınarın başına gelen bir başka atlı, pınara doğru yürürken, ayağı kazığa takılıp düştü. Ayağa kalktığın da kendi kendine dedi ki : "Ben bu dalı buradan söküp çıkarayım. Ola ki bir başka insan geldiğide, benim gibi takılıp düşmesin. Böylece bir hizmetim olsun." Kazığı otların içinden söküp çıkardı. O da bunu yaptığı için sevap kazandı.
Yapılan işlem birbirinin tam zıttı olmasına rağmen, kazığı çakan da, söken de, Cenabı Allah'ın mükafatına mazhar oldu. Çünkü ikisinin de niyeti halisti.