Miles kardeşlerden Elliot’un hikayesini okuyoruz bu kitapta.Elliot,Miles Medya’nın Londra’daki şirketini yönetiyor.Sanat tutkunu ve evleneceği insanı peri masalıyla bulacağına inan dıştan sert ve kibirli ama içten içe romantik biri.Kate ise şirkette bilişim bölümünde çalışıyor.İşe girdiğinden beri patronu ile aralarındaki sürekli çatışma olmuş.7
Gerçekten de doğup büyüdüğümüz kent çılgın bir karmaşayla dolu, müthiş bir çelişki yığınıydı. Bu karmaşanın içinden birbirine benzeyen biçimleri saptayıp ayırmak, tek tek öğrenip kavramak hemen hemen olanaksızdı. Oysa arkadaşım, yalından karmaşığa doğru giden bir öğrenim ortamı arıyordu. 'Hepsini tek tek öğrenip sonunda karıştırmalıyım' diyordu. Her şeyi, ama her şeyi, en soyut kavramları, en soyut oluşları bile dansa dönüştürebilmeliyim. Ve sonunda verilmiş ortamları değil, içimde birikeni, kendi üretimim olanı kurabilmeliyim. Burası, içinde yaşadığımız bu kent ancak usta bir yorumcunun, bir yaratıcının son durağı olabilir... ya da çıkış noktası, dedi ve gitti.
–Vicdanını fotoğrafçı vitrinlerine benzetme! Giden,
inandığın adamsa gitti diye ona inancını kaybetme; gelen de
inanmadığım ise geldi diye inanayım deme!
O günden sonra kuracak güzel bir cümlem olmadı hiç dünya için.
Rüyalarım tüller ve silahlardan bu yana sisli.
Kıvrılıp giden dalgın bir yol, yolda eski bir taş,
Limanda bağlı bir tekne, yosunlu bir halat gibi durdum.
Uzağımda açık denizdi o yürüdü gitti.
Ben kıyıda ıssız bir ev, ince boğazda gıcırdayan tahta iskele,
iskelede bir lastik, az ilerde turuncu bir şamandıra,
İçimde kuzeyden bir hatıra aksiyle durgun suya vurdum.
Bir siyah beyaz kare içinde, hepsi hepsi bir hatıra işte
Bıraktın, unuttum, unutuldum.
Seni kırdığım yerden beni de kırdılar, Ben hiçbir cümleyle ağlayamam artık seni.
Sayfa 38 - Metis Yayınları - Dördüncü Basım: Kasım 2011Kitabı okudu
Hoyrattır bu akşamüstüleri daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik
#türkcanavarlarısözlüğü #ahmetburakturan
Herkese merhaba çok ilginç ve okuması eğlenceli bir kitapla geldim size. Mitoloji ile ilgilenenler özellikle bunu çok sevecektir çünkü aslında bu sefer Türk mitlerinden bahsediyoruz. Daha böyle canavarsın daha böyle şeytani varlıkların ruhların cadıların iblislerin olduğu bir kitap aslında. Türk boylarının
Einstein, bir konferans için yola çıktığında, gideceği adresle ilgilenmez, çevresindeki herhangi birinden öğrenir öğrenemez ise de bir çaba göstermezmiş. Bir konferans için yola çıkmış. Bir gün önce başlamış olan konferans için, konuşma yapacağı gün havalimanına inmiş.
Taksi durağında bekleyen taksiciye yanaşıp, üniversiteye gitmek istediğini
Alınmış abdestim aldırırlarsa
Kılınmış namazın kıldırırlarsa
Sizde şah diyeni öldürürlerse
Ben de bu yayladan şaha giderim
Pir Sultan Abdal´ım dünya durulmaz
Gitti giden ömür geri dönülmez
Gözlerim de şah yolundan ayrılmaz
Ben de bu yayladan şaha giderim.
Pir Sultan Abdal
İnsan ânlardan ibaret. Bunu genç yaşımda anladım. Bir kaç sene evvel pırıl pırıl bir kaç gencin vefat haberini aldım. Gençlerden biri bir müddet benim de hizmet ettiğim bir yayınevinin editörlüğünü yapıyordu. Amennâ ölüm hepimiz için hak. Beni bu hikâye de etkiyen şeyler başkaydı. Çalışmalarını yaptığı, hazırladığı bir çok kitap, dergi vefatından sonra ismi yazılarak basılmaya devam etti. Her baktığımda hala yüreğim sızlar, gözlerim dolar. İnsan böyle bir şey. Kendi gider ismi kalır. İzi kalır. Giden gider yakinen tanımasan da hikâyesinin sızısı kalır. İşin gönlümü yoran kısmı ise bahsettiğim genç kendi düğününde geçirdiği trafik kazası nedeniyle eşiyle beraber vefat etmiş olmasıydı. Düğün evinin cenaze evine dönmüş olması ayrı bir hüzün. Ve ayrı ayrı şehirlere defnedilmeleri ise başka bir hikâye.. Genç yaşımda kuşandım bu hüznü. Bu hikâyenin hiç bir yerindeyim. Ama çok şey öğrendim. Aylarca kendime gelemedim. Diyorum ya insan ânlardan ibaret. Bir şeyi bir ân öğrenirsiniz ve hayatınız o ân değişir. O gençten geriye kalanları gördüm. Minik bir kutu içine sığmıştı yayınevindeki eşyaları. Bir tesbih, bir seccade, bir takke, bir şemsiye, bir kalem, bir defter, bir kaç evrak ve binlerce hayal .. Kendisi gitti ama izi hâlâ kitaplar da.. Hâlâ miniklerin kalplerine dokunan o kitaplar da ismi var. Bir hoş sadâ bırakıp geçip gitti.. İnsan ânlardan ve izlerden ibaret bir varlık .. Bir hoş sadâ bırabilmek tek ümidim.
fincanın üzerinden birbirimize bakarken
ikimizde biliyoruz giden gitti
daha kapıda ayrılacak yollarımız
buluştuğumuz kafeden
kendi hayatlarımıza dağılırken
yine de birbirimizden hatırladıklarımıza değmez mi
o bir fincan kahve
ağzımızda yıllardır zehir zemberek bekleyen
ya da boşver, en iyisi
garbage dinleyelim ikimiz de
kahvelerimizi içerken kendi evlerimizde
- 2023 Yılında bir film vizyona girdi, büyük bir fonlanma ile, büyük bir bütçe ile, Adı 'ATATÜRK' ancak yalnız filmin adı "Atatürk" filmdeki şahıs yalnızca bir kurgusal karakter başka hiçbir şey değil!
- Gelin filmin vizyona girmeden önceki sürece bakalım:
Filmin yapımını, ücretlerini "Disney" üstlendi, bir Amerikan