Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Uygarlık nedir? Uygarlık, önce site'yle başlar, biyere yerleşik insanlar yaratır uygarlığı. Bizler göçebe... Eskiden Orta Asya'dan göç etmişiz; yüzyıllarca üç kıta üstünde göçümüz sürmüş, gepgeniş göç alanımız varmış. Sonra, sonra sıkışıp kalmışız bir daracık yere... O daracık yere de yerleşememişiz, yine göçebeyiz. Türk halkı kendi yurdunda hâlâ göçebedir. Uygarlık, göçebelikle birlikte yürümez.
Sayfa 73 - Nesin Yayınevi
Sesim soğuk bir sis Gittikçe grileşen dalgınlıklar oluyor Sormuyorum bir yolculuğa kimle çıkılır Ve kim yırtıp atabilir elindeki son dönüş biletinide Tüm yalnızlıkları mümkün kılan birileri olmalı Ya da kalbini kederle onaran bir göçebe Özlemek o zaman bir çığlık olabilir belki, bir çığlık Sormuyorum artık biliciye de bilgine de Aşkın darası nedir? Ve mutsuzluk mümkün müdür ki o, Bir kırlangıç ikindisiydi belkide,gümüşte ve hüzne gizlenen …
Ahmet Telli
Ahmet Telli
🍁
Reklam
HÖLLÜK NEDİR ? HİÇ DUYDUNUZ MU ? ✔️ Höllük eskiden bebek bezi yerine kullanılan bir çeşit topraktır. "Eledim eledim höllük eledim. Aynalı beşikte bebek beledim . Büyüttüm besledim , asker eyledim . Gitti de gelmedi , buna ne çare ." Bu asker türküsünü bilirsiniz . Şimdilerde hazır bezler var. Bir nesil önce de naylon muşamba üzerine kumaş bezler vardı . Peki ondan önce ne varmış biliyor musunuz ? Sobanın icat edilmediği zamanlarda , kışları sert ve uzun geçen yerlerde . Göçebe olarak çadırda yaşayanlar , binlerce yıldır bebeklerini bu şekilde büyütmüş . İnsanın kafasını çalıştırıp , çaresizlik karşısında yavrusunu korumak için geliştirdiği bir yöntemdir bu . Her toprağa bebek belenmezmiş . Höllük kil ağırlıklı çok emici bir toprak imiş . Belli ocakları varmış . Bir iki metre derinden çıkarılır , çuvallarda eve getirilip elenir , güneşe serilip iyice kurutularak eve istif edilirmiş . Bu toprak her seferinde ateşte iyice kavrulur , ılık hale gelince üç parçadan oluşan höllük bezine serilerek usulüne uygun şekilde bebek kundaklanır imiş . Çocuk hem sıcak kalır üşümez ,hemde çişi toprak emer, poposu kuru kalırmış. Ayrıca mantar ve pişik olmazmış. Hem kemik gelişimine, hem cilde iyi gelirmiş.
336 syf.
10/10 puan verdi
Harekettir diyor Foucault. Sözlerine Batı modernizmini hedef alarak başlayan ve Batının entelektüel isimleri kendilerinin birer sözcüymüş gibi konumlandırarak (Tıpkı bizdeki iktidar partisinin kurmuş olduğu akil insanlar heyetinde olduğu gibi...) belli bir sistemi, ahlakı, söylemi savunarak ifade ettiklerinin teşhisini yaparak, hareket*
Entelektüelin Siyasi İşlevi
Entelektüelin Siyasi İşleviMichel Foucault · Ayrıntı Yayınları · 201684 okunma
Uygarlık nedir? Uygarlık önce site'yle başlar, biyere yerleşik insanlar yaratır uygarlığı. Bizler göçebe... Eskiden Orta Asya'dan göç etmişiz; yüzyıllarca üç kıta üstünde göçümüz sürmüş, gepgeniş göç alanımız varmış. Sonra, sonra sıkışıp kalmışız bir daracık yere... O daracık yere de yerleşememişiz, yine göçebeyiz. Türk halkı kendi yurdunda hâlâ göçebedir. Uygarlık, göçebelikle birlikte yürümez.
Sayfa 102 - NESİN YAYINEVİ. Böyle gelmiş böyle gitmez -1Kitabı okudu
Üzgün bir çocuğun yalnızlığı Kadar saydam kalabilseydim Ömrüm derdim ömrüm nasıl da Dolu geçmiştir ölebilirim artık Ölüm hiç de ürkünç gelmiyor Yaşanmışsa tüm yaşanacaklar Acı yitiriyor anlamını ve renkler
Reklam
244 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Sizden uzak kalmaya dayanamadığım için daha bir gün geçmeden tekrar yazmaya karar verdim. Ayrıca 2016 Nisan'dan beri yazmaya devam ettiğim blogumda tüm zamanların rekorunu kırmak istediğim için yazmaya devam ediyorum. Bu rekor ne derseniz, Temmuz ayı içerisinde bu incelemeyle 6. kitap özetini tamamlamış olacağım. Bakarsınız bu sayıyı daha da
İnsanlığın Vebası Şirk
İnsanlığın Vebası ŞirkBayraktar Bayraklı · Düşün Yayıncılık · 201540 okunma
Ahmet Telli Sesi Yorumda
SORMUYORUM ARTIK Sesim soğuk bir sis, gittikçe Grileşen dalgınlıklar oluyor Sormuyorum bir yolculuğa kimle Çıkılır ve kim yırtıp atabilir
Sayfa 48 - Everest (sf 48-49)
“Ben de tam ona gelecektim. Fark nedir, onu düşünelim Sivrisineği ezip dümdüz edelim.” Sözlerini vurgulamak amacıyla biraz durakladı. “Dümdüz ettik gitti, değil mi? Ötesi yok. Sivrisineğin işi bitti. Sineğin hatırası diye bir şey söz konusu olamaz. Ama bir de bir insanı ezip dümdüz ettiğimizi düşünelim, hatta insan neslini dümdüz ettiğimizi düşünelim, geriye hiçbir şey kalmayacağını söyleyemeyiz. Peki geriye kalan ne olur? Geriye kalan göçebe bir organizma olmaz, aç bir karın, kel bir kafa ya da ağız dolusu çürük dişler de olmaz; geriye düşünceler, asil, krallara yaraşır düşünceler kalır. İşte sözünü ettiğim fark da budur. Düşünceler! Yüksek düşünceler! Doğruluk peşindeki düşünceler! Akılla ulaşılan doğruluk!”
Sayfa 117Kitabı okudu
Moğollar
Cengiz Han ve adamları ne insan öldürmekten zevk alan kişiler ne de sadist insanlardı. Sadece bir sistemi uç sonuçlarına kadar uygulayan çok iyi örgütlenmiş barbarlardı. Savaşıyorlardı, çünkü ya ölen ya öldüren olmak onların doğal durumuydu. Göçebe hayvancılıktan başka bir yaşam tarzı düşünemiyorlardı. Toprağın sürüleri besleyebildigi ölçüde değeri vardı. Verginin onlara yağmadan çok gelir sağlayabileceğini henüz bilmiyorlardı ve ancak birkaç yıl sonra öğreneceklerdi. Kent nedir bilmiyorlardı. Kentleri ele geçirebilecek kadar bilgili değillerdi. Onları iyi tanıdıkları için direnmeyi başarabilen Çin kentleri karşısında güçsüz kalıyorlardı. Surların önünde hareketliliklerinin tüm avantajını yitiriyorlardı. Kentleri düşürebilmek için elde kargı, gövdeleri hendekleri dolduracak olan tutsak yığınlarını önleri sıra sürmek her zaman yeterli olmuyordu. Kentlerin kendi iradeleriyle teslim olması gerekiyordu. Moğollar da bu şehirleri teslim olmaya sadece dehşet yaratarak ikna edebiliyorlardı. Ancak kısa sürede Moğollara direnmenin ölmek demek olduğu anlaşıldı. Ve başlangıçta gösterilen kahramanlıkların her zaman ölümle sonuçlanması nedeniyle pek çok kişi bu yoldan uzaklaştı. Bugün Moğolların yarattı tahribat, dünyada atom bombasını elinde bulunduran ve onu kullan maya karar veren gücün tahribatıyla karşılaştırılabilir. Misillemeden korkmuyorlardı, çünkü kentleri yoktu.
Reklam
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 günde okudu
"Üç şair, Üçü de yaşamda değil. Birini görmedim (Nazım Hikmet). Biriyle fakülte yıllarında arkadaş oldum. Biri, gece Ulus'a gelmiş, "Ben Ahmed Arif, kurban!" demişti." Ben şiir kitapları okumadan önce şairlerin hayatlarını, hangi akımdan veya şiirlerini yazarken neyden etkilendiklerini araştırdıktan sonra şiirlerini okumaya
Üç Şair
Üç ŞairMuzaffer İlhan Erdost · Onur Yayınları · 200691 okunma
115 syf.
8/10 puan verdi
“Hayat dediğin nedir ki? Anlaşılmaz bir sır.” Yazarın okuduğum ilk kitabı ve son olmayacağı da aşikar, dilin akıcı ve yalınlığı okumayı kolaylaştırdığı gibi insanı; anlatılan hikayeye tanık ediyor üstelik kendinizi bir köşe başında olaylara şahit olurken buluyorsunuz. Kitap; Mustafa’nın gözünden her daim cilalı ayakkabıları, üstünden çıkarmadığı takım elbisesi ve siyah camlı gözlükleri ile babası Ali Bey ve lepiska saçlı mavi gözlü annesi Münire Hanım’ın tanışma hikayeleri, aşkları, varoluşları ve konargöçerlikleri, göçebe hayatlarının ardındaki gerçek ıstırabı, bir yeri yurdu olmamasının insandaki etkisi üzerinde duruyor. Mustafa’nın küçük yaşta tattığı kayıplar, minik bir mızıkaya yüklenen anlamlar, Ali Bey’in daktilosu ile adalet savaşı, köylünün ‘bana dokunmaya yılan bin yaşasın’ mantığı ve kendi yağında kavrulmalarıyla harmanlanmış bir hikaye. Dönemin ve sosyal ilişkilerin izlerini görmek ziyadesiyle mümkün. Köy ve kasaba hayatındaki insanların telaşları, günlük koşuşturmalarıyla kendi küçük dünyalarının arka planında aslında ne büyük acılar döndüğünün göstergesidir belki de. Gönüle düşen ilk aşk ateşi, sevip de kavuşamayanları, sevdaları destanlaşan aşkları, uğruna çekilen acıları, unutulmayan sevdaları, kasabadan kaçıp sırra kadem basanları, insanın göğsünde taşıdığı minik yüreğin puslu camından seyrederiz adeta. Belki de minik bir vagondan bakıyoruzdur bir kış günü soba çıtırtısıyla insanın içi ısınırken.. “Ah bu küçük kasabalar. Her biri bir gizli sevda cehennemi.” Adından da anlaşılacağı üzere bu çok uzun bir hikaye...
Uzun Hikâye
Uzun HikâyeMustafa Kutlu · Dergâh Yayınları · 202336,3bin okunma
241 syf.
·
Puan vermedi
·
28 saatte okudu
Bu kitabın Iyi anlaşılması için yazarıyla yapılan röportaj ı incelemeye koymayı uygun gördüm Herkese iyi okumalar.. Yazar – Şair  Nesimi Aday’ın Dersim Gazetesi’nde Yazar Faik Bulut ile yaptığı ‘Horasan’dan nasıl geldik?’ kitabına ilişkin yaptığı röportajın tamamını olduğu gibi yayınlıyoruz. Türkiye’deki Alevilerin çoğu ve Dersimlilerin
Horasan Kimin Yurdu?
Horasan Kimin Yurdu?Faik Bulut · Berfin Yayınları · 200915 okunma
"Sonra içime ve hatta dışıma kapandım küsmek gibi bir şey. Bir çeşit gölge fesleğeni. Bir çeşit olmayan hayat. Zaten hiçbir şeyi kararında bırakamamak ve ortasını bulamamak sorunum var benim. Epeyce göçebe yaşadım, sadece iki valizim oldu. bir yığın insan tanıdım. Bir kaç satır Didem Madak, okuyup bu şarkıyla karanlığın ötelerine
298 syf.
·
Puan vermedi
Jauntlamak; kitabın hemen hemen her sayfasında geçen kelime, jauntlamak kısacası bir insanım beyniyle bir yere ışınlaması kitapta herkes yapamıyor. Kitabın girişinde jauntlamak nedir nasıl çıktı açıklıyor ve nasıl herkesin az çok öğrendiği anlatıyor ve herkes istediği yere jauntlayamıyor öncesinde gideceği yeri ve gittiği yeri bilmesi gerek. Kitap Gully Foyle etrafında geziyor ana karakterimiz o. Göçebe adı verilen bir gemide tek başına bırakılıyor ve bırakanlardan intikam almak için Dünyada ve uzayda tek tek bu insanları arıyorlar. Akıcı ve güzel kitap, kitabın adının da niye Kaplan kaplan olmasının sebebi de Gully Foyle’nin yüzünde kaplan maskesi olmasından dolayıdır.
Kaplan! Kaplan!
Kaplan! Kaplan!Alfred Bester · İthaki Yayınları · 20171,395 okunma
224 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.