"Yine kelepçeli bir adama göre fazla cesur cümleler kurdun," diyerek lafı değiştirdim.
Gözleri parmağımdaki yüzüğüme kaydı ardından "Benim bileklerimde kelepçeler var, sevgili avukat ve elbet bir gün çıkar," dedi. Gözleriyle yüzüğümü işaret etti. "Ama görüyorum ki senin de ruhun kelepçeli. Hangimiz daha berbat bir durumdayız, iyi düşün."
Kaşlarım çatıldı ardından elimi aşağıya indirerek "Küstah, saygısız, terbiyesiz herif," dedim hiddetle.
Sırıtıp "Sayılır," dedi ardından çenesiyle elimi işaret etti. "Yüzüğün ağır geliyorsa bana ver, onu eritip anahtar yapar, kelepçelerimi öyle çıkarırım." Göz kırptı. "En azından daha önemli bir işe yarar."
Hayatı boyunca sevgi açlığı çekmişti. Sevgiye hasretti. Varoluşunun temel talebiydi sevgi. Ama hiç sevgi görmemiş ve zaman içinde katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu fark etmemişti bile. Şimdi de bilmiyordu bunu. Sadece sevginin nasıl ifade edildiğini görmüş, yüreği hoplamış ve ne kadar güzel, yüce ve muhteşem bir şey olduğunu düşünmüştü.
Sayfa 18 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
zaten hangimiz neyi ilk defa kaybediyoruz ki
bak mesela ikimiz birbirimizi kaç kez kaybettik
kaç balık öldü akvaryumda kaç kez bu defa son dedik
biliyorum söylemiştin heves etmek için bile çok geç
galiba ben bir yağmurum yağmaktan çoktan vazgeçmiş
kalkarken arkamızdaki parkı yakmalıydık beceremedik
TALTHYBİOS
Her biriniz başka bir savaşçıya verileceksiniz. Bir arada olamayacaksınız.
HEKABE
Hangimiz kimin payına düştü acaba,
hangi troyalı kadının kaderinde mutluluk var.
hangimiz ilkönce,
nasıl
ve nerde öleceğiz?
Nasıl
ve ne olacak
ölenin son duyduğu ses,
son gördüğü renk,
kalanın ilk hareketi
ilk sözü
ilk yediği yemek?
Belki de birbirimizden uzakta öleceğiz.
' Zaten bir şu bardaklara borçluyuz bu dünyada, bir de sigaraya. Önemli olan elin ve ağzın meşguliyeti. Azıcık zaman kazanmak. Hangimiz onların yardımına sığınmadık ki?.. '
Elbet, bir gün pişman olup gelecek:
-Ya gelince kabul edecek misin?
Cevap vermeden önüne bakıyor. Kendinden emin değildir.
Hangimiz kendimizden emin olduk? Biz, erkekler, zavallı yaratıklarız.
300 kişinin heyecanlı bekleyişi içinde kuraları bekliyordu. Şöyle bir topluluğa baktı içinden:
"Kim bilir hangimiz gittiğimiz yerden bir daha geri gelemeyeceğiz?!" dedi. Herkes hararetli bir şekilde olayları anlatıyordu. Yaptığı torpilin büyüklüğünü tartışıyordu. Adamı olan güvenli yere gidecekti. Adamı olmayan gariban ise ücra yerlere atanacaktı.
Ya gider ya da yıllarca boş kalarak zorla sahip olduğu işini kaybetmeyi göze alır, memleketine dönerdi. Önceleri herkes kendi kurasını kendi çekecek demişlerdi. Doğrusu bu çok adil olurdu; fakat hatırlıların kartları boş çıkmasın diye atamaların bilgisayarla yapılacağı ilan edildi. Yani ayrım yaparak işlenecek günahı yüklenecek bir keçi bulmuşlardı. O da zavallı bilgisayardı!
Çok geçmeden insan elinin ayar verdiği atama listeleri zavallı bilgisayarın mahsulüymüş gibi dışarıya asıldı.
Listeler bakanlardan üzülenler de sevinenler de yavaş yavaş bahçeyi terk etmeye başlamışlardı. Hatırlar sevinmiş, hatırsızlar üzülmüştü. Kulp'un bir köyüne ataması yapılan Ankaralı Hüseyin sitem ediyordu:
"Bu nasıl adalet arkadaş, torpilli olanlar güvenli merkezlere atandı, biz Allah'ın ulaşılmaz dağına atandık. Böyle kurum mu olur? Biz çocukları adaleti öğretiyoruz fakat kendi içimizde adalet yok ki!" diyordu.
Diyordu ama kime?...
“Tanrının sadece senin affettiklerini affedeceğini ve senin cezalandırmak istediklerini cezalandıracağını düşünüyorsan; önce hangimiz tanrıyız diye sor.”
( Ayşegül Genç )