Yıkık dökük bir harabe yüreğim. Hazineler harabelerde olur bilirsin. Eğer bir gün beni yerle bir olmuş bulursan öylece bırakıp gitme, yıkıntıların altında ara sana sakladığım şeyleri. Başkaları görmesin diye en derinde saklıyorum en güzel kelimeleri.
Bakın Hz Eyüp'ün kıssasını bilirsiniz...
Dönemin en zenginlerindendi.
Ama imtihan geldi varını yoğunu her şeyini kaybetti bir kuru ekmeğe muhtaç oldu...
Herkes onu terk etti, öyle ki hastalıklarından yaralarına kurtlar düştü...
Allah ona ne dedi? "Ayağını yere vur"
Sonra ayağını yere vurdu yerden şifalı sular fışkırdı ve bununla
Kararmış siyah gecede seni düşünmekteyim. Varlığının güzelliği beni büyülerken senden ayrı kalmak beni aynı zamanda yıkmakta. İçimden gelse söküp atacağım seni ve sana âit her duygu kırıntısını. Eski günlerin kırıcı saatleri yok olsa, beni kalbine uyarlar mısın tekrar? Mâzinin güzelleği umrumda değil inan, içimi ısıtan gözlerini göremedikten sonra
"Ahmet Haşim, 1919 Anadolusunun İçler Acısı Halini Anlattığı Mektubunu" dönemin Manisa milletvekili Refik Şevket Bey'e göndermişti. Bu mektubu her Türk vatandaşının defalarca okuyup beynine kazıması lazımdır!
“sevgili refik,
ihtimal sana fazla yazıyorum. fakat ben bundan memnunum. bulunduğum noktalardan sana doğru uçurduğum bu
Bu kitap acının, korkunun, kin ve nefretin, sessizliğin sesininin yazılara dökülmüş hali,
Yaşar Kemal kitaplarında nasıl duyguların rengini gösteriyorsa
Mehmed Uzun da bu kitabında bize duyguların seslerini duyuruyor.
Sabrın, vicdanın, merhametin sembolü olan Nuh, İbrahim, Eyyüb'ün yaşadığı bu topraklar nasıl bunca acıya, kedere, zulme tanıklık etti?
Dengbêjlerin, stranların, kavalların yanık sesi, açan çiçeğin, solan gülün, uyanan toprağın buğulu sessizliği, nasıl yerini; kılıç seslerine, acının yankısına, yakan, yıkan, harabeye çeviren kin ve öfkenin hınç ve nefretin körelmiş vicdanına dönüştü?
Mezopotamya toprağı, hep aynı topraktı; Tevrat'ın dediği gibi, tufanın ve gazabın toprağı.
Mezopotamya; Mem û Zin'i, Ehmedê Xanî'si, Feqiyê Teyran'ı, Melayê Cizîrî'si, Mir Bedirhan'ı bereketli toprakları, camileri, kiliseleri, kütüphaneleri, tapınakları, dengbêjleriyle karanlık dünyanın kandil ışığıydı..
Mezopotamya; virane Dicle, harabe Fırat, yanmış Ninova, yıkılmış Babil. Mezopotamya; Süryaniler, Keldaniler, Yahudiler, Hristiyanlar, Ermeniler, Kürtler, Êzidiler'dir. Yani unutulmuşlar..