Muhammed İkbal'in, İslam'da Dinî Düşüncenin Yeniden İnşası adlı eserinin ilk cümlesinde "Kur'an, 'fikir'den ziyade 'amel/eylem'e vurgu yapan bir kitaptır." derken, keza Aliya İzzetbegoviç'in "İslam bir düşünüş biçiminden ziyade bir yaşayış tarzıdır.", Hasan Hanefî'nin ise "pasif akideden devrimci imana" derken kastettiği işte tam olarak budur.
Nûreddin, Ali b. Vefa'nın Haçlılara yaptığı işbirliğinin oluşturduğu psikolojik ortamda ve şüphesiz Haçlılarla işbirliği yapan Şiî unsurlara karşı tedbir olarak Receb 543'te (1148 yılı sonları) Halep'teki Şiî etkinliklere müdahale etti. Şiiler tarafından sabah ezanına eklenen "Hayye alâ hayri'l-'amel (Haydi en hayırlı amele)" sözlerinin ezanda okunmasını ve Hz. Muhammed'in sahabesi aleyhinde konuşmayı şehrin Hanefi âlimlerinden İmam Ebü'l-Hasan Ali el-Hanefi ve bir grup Sünni'nin talebi ile yasakladı. Nûreddin'in devletinin Haçlı karşıtı Sünnî bir karakter üzerine oturduğunu gösteren bu uygulama, Halep Şiîlerine ağır geldi. Halep'te karışıklıklar çıkardılar fakat Nûreddin'in "meşhur heybeti"nden bu durumu sürdüremediler.
Kürtçe’nin Zaza’ca lehçesinde, Ko-Koy dağ, Korti ise dağlı demektir. Kurti ise M.Ö. 3000’lerde ilk kez kullanılmıştır. Urartu-yüksek ülke, Huri-yüksek ülke, Gondwana-köyler ülke, Nairi-Nehir ve Su halkı, Med-Medain yani Maden ülkesi, Komagenes-Kom-Zom Soyu; gibi günümüz diline çevrildiğinde lengüistik ve etimolojik açıdan kökenimizin tarihi üzerine önemli ipuçları vermektedir. Öte yandan diğer güçlerin tanımlamaları da dikkat çekicidir. Yunanlar Kürtlere, Karduk derken, Araplar Ekrat (Kürtler) şeklinde adlandırmışlardır. Bu kavramı ilk kez Abu Ali Hasan Medeyimi isimli bir Arap yazar 8.yy.’da Kale El Ekrat kitabında dile getirmiştir. Yine Teberi isimli bir başka Arap yazar, Futurati İslam ve Kurd adlı bir kitap yazmış. Yine Ebu Hanefi Ahmed Dineveri (820-896), Ahbar el Tiva adlı kitabında Kürdistan kelimesini kullanmıştır. Matthaus isimli bir Ermeni ise ilk kez 10. yy.’da “Kurdistan” kelimesini kullanmıştır. Türk olan Sultan Sancar ise 11.yy’da Kürdistan kelimesini kullanmış olup, Osmanlılar da ise hem Sultan Yavuz Selim hem de sonraki sultanlar bolca “Kurdistan” ismini, Kürtlerin yaşadıkları ülkeyi tanımlamak için kullanmışlardır.
Hanefi mezhebine göre balık suretinde olmayan deniz hayvanlarının etlerini yemek haramdır. Buna göre daima suda yaşayan suda barınan hayvanlardan her çeşit balıketi yenebilir. Kalkan balığı, sazan balığı, yunus balığı, yılan balığı bu kabildendir. Fakat diğer su hayvanları caiz değildir. Midye, istiridye, ıstakoz ve yengeç gibi hayvanların yenilmesi helal olarak kabul edilmemektedir, haram sayılmaktadır.
"Resûlullah (s.a.v.) ihramlıyken kendisinde bulunan bir ağrı sebebiyle ayağının üzerinden hacamat oldu."
Hz. Peygamber'in ayak üzerinden hacamat yaptırmasının sebebi, bir gün atına bindiğinde orada bulunan bir hurma kütüğünün üzerine düşmesi sonucu ayağında meydana gelen şişliktir. Bu şişlik (ödem), ayak kemiğinin kırılmaksızın zedelenmesinden dolayı oluşmuştur.
[Ebû Dâvûd, "Menâsik", 35 (Hadis No: 1837).
İbn Mâce, "Tib", 21 (Hadis No: 3485); Hasan el-Hanefi es-Sindî, Sünenü İbn Mâce (thk. Halil Me'mûn), Beyrut: Dârü'l-Ma'rife ty., IV, 110.
Kuran'ın hakkında konuştuğu "başka dünya" , aslında "bu dünya'nın "başka" olabileceğine değin inançtır, insanlar kendi eylemleriyle bu dünyayı değiştirebildikleri müddetçe bu mümkündür.
Tarihselcilik üçüncü hamlesini Türkiye'de yaptı. Yurtdışında akademik çalışma yapan araştırmacılar vasıtasıyla Türkiye'ye taşınan Tarihselcilik, ulemânın ilgisizliğinin oluşturduğu boşlukla hızlı bir şekilde yayıldı, bağlılar kadrosu genişledi, akademyanın en güçlü anlayışlarından biri hâline geldi. Fazlurrahman, Nasr Hamid Ebû Zeyd, Muhammed Ahmed Halefullah, Hasan Hanefi ve Muhammed Arkoun gibi meş hur Tarihselcilerin eserleri telif (tercüme) edildi.¹
Özgür irade Tanrı'yla değil, dünya ile bağlaşım halindedir. İnsanın davranış özgürlüğüne sınır koyan Tanrı değil, dünyadır. Yaşam ve ölüm, eylem ve mutluluk için sorumlu olan Tanrı değil - toplumdur.
İlerleme,demokrasi,gelişme,ulusal bağımsızlık,kurtuluş Tanrı yerine geçen yeni sözcüklerdir. İslam geleneğinde varolan mükemmel,sonsuz,ebedi,cevher anlamındaki sözcüklerin modern karşılıklarıdır.
Orta Asya'da Türkler, dinî/İslâmî hayatlarını, genel manada, itikatta Ehl-i sünnet/Mâtüridi, fıkıhta Hanefi mezhebi üzerine inşa etmişlerdir. İslami hayatın bu şekilde inşasında Yesevi ve Nakşibendi tarikat silsilesi başta olmak üzere mürşid ve şeyhlere intisabın esas alındığı tasavvufi anlayışın büyük tesiri olmuştur. Türkistan diyarından gelen Osmanlılar da atalarından aldıkları bu İslâmî mirası devam ettirmişler ve Mâtüridi/Hanefi mezhebine mensup olmanın yanında, tarikat şeyhleriyle irtibatlı olarak İslami hayatlarını sürdürmeye büyük ehemmiyet vermişlerdir.