Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Eyyûbîler tarafından Kudüs'te Hanefilere tahsis edilen üç medreseden ikisi Dımaşk Valisi Melik Muazzam İsa (624/1227), biri ise onun üvey kardeşi Melik Emced Hasan tarafından inşa edildi. Melik Muazzam İsa, Dımaşk'ta bulunduğu sırada Hanefi fikhını öğrendi ve nahiv ilmine duyduğu ilgi sayesinde birçok âlimden ders aldı. Kendisini nahiv ve edebiyat alanlarında yetiştirip bu alanlara ait telif eserler kaleme aldı. Kudüs'te kurduğu Nahviyye Medresesi onun nahiv ilmine olan ilgisini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Melik Muazzam İsa, inşa ettiği 25 talebe kapasiteli bu medrese için vakfiyesinde hem talebelerin hem de nahiv dersi okutacak muderrisin Haneli mezhebinden olmasını şart kostu Kudüs'te 1209 senesinde inşa ederek Hanefilere tahsis ettiği diğer medrese ise kendi adına nispetle Muazzamiye Medresesi olarak kurulmasına rağmen Hanefilerin Kudus'teki ilmi faaliyetlerinde önemli bir yer tutması yönüyle Hanefiyye Medresesi olarak da bilinmektedir. Bu dönemde Hanefilere tahsis edilen üçüncü medrese ise kurucusu Melik Emced Hasan'a nispetle Emcediyye Medresesi olarak tanınmaktadır.
Müsteşrikler tarafından kurgulanan tarihselcilik, İslâm dünyasında farklı vurgularla Fazlurrahman, Hasan Hanefi, Roger Garaudy, Muhammed Arkoun, Nasr Hamid Ebû Zeyd, Emin el-Huli gibi çağdaş yaklaşımları ile bilinen araştırmacılar tarafından savunulmuştur. Bütün bu isimler arasında öncü olması hasebiyle Fazlurrahman'ın ve temsil ettiği
Reklam
Hanefi Şafii Maliki mezhebinde Mekke evleri ümmetin ortak mülküdür satılamaz çıkar elde edilemez Sadece Şafii mezhebi özel mülkiyet gereği satışa veya kiraya vermeye cevaz vermiştir
Hanefi mezhebine göre Mekke evlerinin satışı ve kiraya verilmesi haramdır
Kutbuddin el-hanefi el-hindi el-mekki el-Musta’sım zamanındaki Bağdat ahalisini şöyle nitelemektedir: “Yumuşak yataklarda, Bağdat’ta nehrin kıyısında uzun gölgelerin altında kaynak suları içerek, meyvelerle, meşrubatlarla, dostlar ve arkadaşlar birbirleriyle buluşarak refah içinde yaşıyorlardı. Savaşa dayanacak bir saldırıya veya darbeye karşı kendilerini savunacak durumda değillerdi.”
Sayfa 11
Ebu Hanife'nin ictihad yöntemi onun şu sözünde özetlenir: "Biz önce Allah'ın kitabında olanı alırız. Onda bulamazsak Hz. Peygamber'in sünnetine bakarız, ya da bir şey bulamazsak ashabın ittifak ettiğini benimseriz, ihtilaf etmişlerse dilediğimizin görüşünü alırız. Başkalarının görüşlerini onlara tercih etmeyiz. Ancak Hasan-ı Basri, Ibrahim en-Nehal, Sald b. Müseyyeb gibi tabiîn alimlerine gelince onların ictihadlarına bağlı kalmayız. Onlar gibi biz de ictihadda bulunuruz Aralarında müşterek illet bulununca bir hükmü diğerine kıyas ederiz.
Reklam
Fazlurrahman, Nasr Hamid Ebû Zeyd, Hasan Hanefi gibi modernist Müslümanların savunduğu "Kur'an Tarihselciliği" ise İslam'da aslı olmayan bir icat/bidattır.
Sayfa 94 - Hüküm KitapKitabı okudu
Birgivi Mehmed Efendi, halk tarafından büyük beğeni ile okunan Vasiyetname adlı eserinde mezhep başlığı altında önce; "Erkek kadın her mü'mine lazımdır ki, itikatta ve amelde mezhebini bile" diyerek bir Müslümanın mezhebini bilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Birgivi daha sonra: "Ebû Hanife mezhebi haktır, gayri (Şafii, Mâliki, Hanbeli) batıldır demeye, belki diye: Ebû Hanife mezhebi haktır, hata ihtimali vardır, gayri mezhepler, hatadır hak olma ihtimali vardır" diyerek, Hanefiliğin dışındaki diğer üç mezhebin batıla nispet edilmesini doğru bulmamıştır. Hanefi mezhebinin ilk teşekkül eden mezhep olması itibariyle daha faziletli olduğunu ifade eden Birgivi, dört mezhebin ameli bazı hususlarda ihtilaf etmesinde dinen bir sakıncanın bulunmadığını ve bunun ümmet için rahmet olduğuna işaret etmiştir. Anadolu'da yaygın olan mezhebin Hanefilik olduğuna dikkat çeken Birgivi, dört mezhebin de itikatta Ehl-i sünnet ve cemâat olması sebebiyle her birine tabi olmanın câiz olduğunu ifade etmiş ancak, kendisinin Hanefi mezhebinin sevabının daha çok olduğuna inandığını belirtmiştir
Sayfa 341 - ensarKitabı okudu
Osmanlı'da Mâtüridiyye isminin ön plana çıkmamasında Mâtüridiler ile Eş'ariler arasında temel konularda bir ihtilafın bulunmamasının ve her ikisinin de Ehl-i sünnet olması itibariyle aralarında bir mezhep taassubuna girmeksizin ehl-i bidate karşı topluca mücadele etme hassasiyetinin etkili olduğu söylenebilir. Ayrıca İmâm Mâtüridi'nin yaşadığı asırda ve onu takip eden dönemlerde özellikle Bağdat başta olmak üzere bazı âlimlerin fıkıhta Hanefi olmalarına rağmen itikatta Mu'tezili bazı görüşleri benimsemeleri, itikatta Hanefi olmaya vurgu yapmayı gerekli kılmış olabilir. Bu sebeple Mâtürîdî ve takipçilerinin hâkim olduğu Mâverâünnehir ulemâsı, hem usûlde (akâid) hem de furu'da (fıkıh) Hanefi olduklarını ısrarla vurgulayarak İmâm-ı Azam'ın mezhebine gerçek manada tabi olanların kendileri olduklarına dikkat çekmek istemiş olabilirler. Ayrıca İmam Şafii'ni fıkıhta, Eş'ari'nin ise kelâmda imam olmasının aksine İmâm-ı Âzam'ın fıkıh da olduğu gibi Ehl-i sünnet kelâmının öncüsü olacak kadar kelâm ilminde dirayet sahibi olması Hanefileri, itikatta bir başka zata nispet edilerek isimlendirmekten müstağni kılmış olabilir. Bununla birlikte ileride belirteceğimiz şekilde özellikle XVI, asrın sonlarından itibaren Osmanlı'da İmam Mâtüridi'ye ve Mâtüridiyye mezhebine atıfta bulunmanın arttığı görülmektedir.
Sayfa 78 - ensarKitabı okudu
Orta Asya'da Türkler, dinî/İslâmî hayatlarını, genel manada, itikatta Ehl-i sünnet/Mâtüridi, fıkıhta Hanefi mezhebi üzerine inşa etmişlerdir. İslami hayatın bu şekilde inşasında Yesevi ve Nakşibendi tarikat silsilesi başta olmak üzere mürşid ve şeyhlere intisabın esas alındığı tasavvufi anlayışın büyük tesiri olmuştur. Türkistan diyarından gelen Osmanlılar da atalarından aldıkları bu İslâmî mirası devam ettirmişler ve Mâtüridi/Hanefi mezhebine mensup olmanın yanında, tarikat şeyhleriyle irtibatlı olarak İslami hayatlarını sürdürmeye büyük ehemmiyet vermişlerdir.
Sayfa 43 - ensarKitabı okudu
Reklam
İmam-ı Muhammed
İmam-ı Muhammed b. Hasan el-Şeybanî el-Vasıti, Ha- nefiliğin büyüklerinden olup, "İmam-ı salis = Üçüncü imam" addolunur. Ebû Yusuf'la beraber anılınca "İmâmeyn" denir. Vâsıt şehrinde H. 131'de doğmuştur. Tahsilini tamamlamadan Ebu Hanife vefat ettiği için, tahsilini İmam-ı Yusuf'tan ikmal etmiştir. Te'lif ettiği eserlerle, Hanefi mezhebini zapt etmiş ve canlandır- mıştır. İmam-ı Şafiî'nin de üstadı ve yetiştiricisidir. Çünkü Şafiî'nin pederi vefat ettikten sonra, validesini, İmam-ı Muhammed aldığından, gece ve gündüz onun evinde bulunur ve istifade ederdi. İmam-ı Muhammed'in vefatından sonra, va- siyeti üzerine, kitaplarına da nail olmuştur. Şafiî onun hakkında "Benim fakih olmaklığım Muhammed'in te'lifleri sayesinde ve onun himmetiyledir." diyerek, fazlını itiraf ederdi.
Sayfa 579Kitabı okudu
Uzun Hasan, Kürtler arası dinsel çelişkilerden de yararlanır. "Uzun Hasan, Kürdistan'a hâkim olmak için Sünnî-Şiî çelişkisini ustaca kullandı. Örneğin Dersim yöresindeki Dimbili aşiretlerini Botan'dakilerle savaştırdı. Kendisi sünnî inancında olduğu halde, nüfuzlu Şiî şeyhi Cüneyd Safevi ile Karakoyunlularla karşı itifak yaptı ve
Sayfa 123 - NûbiharKitabı okudu
Hz. Ali'nin biz biliyoruz ki; başka farzenneleri de var. Muhammed Hanefi gibi... Ondan gelenlere hoca derler. Ama İmam Hasan ve İmam Hüseyin'den gelen evlada seyyid diyorlar
Sayfa 197 - SeyfettinKitabı okudu
141 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.