Elime alınca garip ses verdi
Saz dediki yeter buraya kadar
Nefesim kısıldı parmaklar durdu
Söz dedi ki “Yeter buraya kadar”.
Hayli güvenirdim gençlik çağıma
Hazan düştü gönül denen bağıma
Odun kömür artım aşk ocağına
en çok hasreti yakar oldu bahar
cemreye aldanmış badem ağacı gibi
geceden başladı kar
baharın ve yazın hayali hazan oldu
dal dal döküldü tomurcuklar
umut diyor gönlümdeki güneş
belki bir başka vakit çiçek çiçek yanar kar..
seni düşündükçe azalıyor içimdeki ben
yabani otlar sarıyor ayın etrafını
halesinde mor menevşeler
düşlerime düşüyor
Hüzün teselli bulmanın, sabretmenin ve olgunlaşmanın kaynağıdır.
Bir an gelir seni teselli eden bir hüzünle karşılaşır kalbin.
Ve onla huzur bulursun.
Yağmurlar durur, rüzgarlar kesilir, fırtınalar diner.
Ama bir an gelir hüzün de seni bırakıp gitmek ister.
Ya Hazanın hüzün mevsimi olduğunu bilmez ya da hazanın hüzünden bir şeyler bilmediğini sanır.
Bilmez ki hazan hüzün ile vardır.
Selam olsun hüzün yağmuruna...
Esen hüzün rüzgarına...
Yüreğime düşürdüğü hüzün yıldırımlarına...
Çağdaş eğitim kurumlarımıza sahip çıkmazsak dünya ile buluşamayız çünkü dünyanın batısından doğusuna ancak doğru yöntemlerle eğitilmiş insanlara yer var. Aklımızı başımıza toplayalım!
Neredeyse gün aşırı bir kadının öldürüldüğü ve durumun kanıksandığı bir ülkede yaşıyorduk. Belli bir yöne giden trenin içinde ters yöne dahi koşmuyorduk artık. Geçmişe rotalanmış trenimizde itiraz etmeden ve uygun adım naftalin kokulu Ortaçağ’a koşar adımla ilerliyorduk. Oysa biz, onlarca yıl süren savaşların ardından yanmış yıkılmış topraklarda bin bir bulaşıcı hastalıkla mücadele etmiş, yüzde doksanı zır cahil halkın çocuklarını yeni harflerle on yıl içinde ilkokuldan üniversite sona kadar bedelsiz eğitmeyi başarmış, mucizeler yaratmış kuşağın torunları ve torun çocuklarıydık.