Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gövdesinin çapıyla karşılaştırıldığında acınası incelikteki çok sayıda bacak, gözlerinin önünde çaresizlik içersinde, parıltılar saçarak sallanıp durmaktaydı. ‘Ne olmuş bana böyle?’ diye düşündü. Gördüğü düş değildi. Biraz küçük, ama normal, yani içinde insanlar yaşasın diye yapılmış olan odası, ezbere bildiği dört duvarın arasında eskiden
Hele hele kendisine öğretilen isimlerin arasında öyleleri vardı ki Âdem o sayfalara göz bile gezdiremedi. Kan dökmek, fesat çıkarmak, bozgunculuk yapmak. Emanete ihanet etmek, kalbi kapanmak, vicdansız kalmak. Hepsi de zulüm başlığının altında duruyordu. Bir çocuk masumiyetinde, ne olduklarını anlamadı Adem ama ağırlıklarını sol göğsünün altında, kalbinin üzerinde hissetti. Öyle kötü huylulardı ki, şu en ağır kelime, ölmek’ten bile beterlerdi. İyi ama! Bir kuşku geldi, Adem’in zihnine takıldı. Eğer isimleri varsa müsemmaları da vardı. Yani yaşanacaklardı. O zaman neresine sığardı bu sözcükler cennetin? Koyu bir kasvet kapladı Âdem’in her yanını. Öğrendiği ama cennette karşılığı olmayan bu kelimeleri kullanacak olmaktan çok korktu. Bu isimlerin, gün gelip karşısına teker teker dikileceklerini, hepsiyle yüz yüze geleceğini, bir dünya hikâyesini, hayal meyal hissettiyse de tam bir yakınlık getiremedi. Ama kimi perdeleri yarı açık, kimi perdeleri sımsıkı kapalı; bambaşka bir dünyanın, varlıkların, olayların, ömürlerin, fertlerin, ümmetlerin, insanların tarihini bir ân bakıp geçtiği sayfalardan öğrendi.
Reklam
Rıfat Ilgaz'ın hastaneye yatışı ile ilgili, Başdan gazetesinin, 28.1.1949 gün ve 25. sayısında şu haber verilmiştir: "... hastaneden çıkan Ilgaz, on gün kadar savcılıkta ifadeler ve muhakemelerle meşgul olmuş ve tekrar hastalığı arttığından yatağa düşmüştür. Rıfat'ı para ile yatıracak bir hastane dahi bulunamamış, nihayet Vali Vekili Haluk
II Benerci, Somadeva'nın odasından sokağa çıkınca, Roy Dranat'ın «akşamüstü serinlikte bir teferrüçten dönerken» soğuk alıp zatürreeden öldüğünü duydu. Ve Roy Dranat'ın oteline gitti. Gördüklerini şöyle anlatıyor: Girdim ki içeriye,
Oğuz Atay - Tutunamayanlar (Şeyh Bedrettin Destanı / Nazım Hikmet)
1. Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi, duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler, gümüş ibriklerde şarap, bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi. Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi. Çelebi hünkâr idi amma Âl Osman ülkesinde
MİLLİYETÇİLİĞİN İSTİSMARI Bazı isimler, bazı mefhumlar, hatta bazı şöhretler vardır ki kullanıla kullanıla geçmez akçaya dönüyor. Milliyetçilik ve komünizm mefhumları değilse bile bu kelimeler rastgele kullanıla kullanıla geçmez akçaya dönmüştür. Hep biliriz ki CHP altı okundan birisi milliyetçiliktir. Biz de milliyetçiyiz amma
Reklam
DÜNDAR’IN OLUMU Bazı işlerim için Antalya'da bulunuyordum. Gençlerden bir grup “Sizlere ömür, Dündar ağabeyi kaybettik” dediler... “Ne?! Kim?!. Ne zaman?!” diyebilmişim.. İlâve ettiler: “Şimdi radyo söyledi...” Gençler bana bakıyordu, ben onlara.. Hepimizin nutku tutulmuştu. Dündar ağabey, Dündar Bey, Taşer, Komutan, Binbaşım...
"Hayır,elbette genelleyebiliriz. Bakın, tüm bunlar fazla eğitimden kaynaklanıyor.Bana inanın! Çünkü gereğinden fazla eğitim insanların burunlarını her yere, özellikle de davet edilmedikleri yerlere sokmalarına sebep oluyor. Gerçi bu konuyu siz daha iyi bilirsiniz." sayfa23 "Yabancı şirketlerin bütün toprağımızı parça parça satın
Sayfa 41 - Karbon Kitaplar
32 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.