NE MÜNASEBET!
Bir internet sitesinde "yazar derdi olan, sözü olan, itirazı olan kişidir" diye bir cümle okumuştum. Bizim yazarımız Walter Sinnott-Armstrong da söyleyecek pek çok şeyi, yapacak yığınla itirazı olan bir yazar. Kendisi yıllarca evangelist bir Hristiyan olarak yaşadıktan sonra ateizmi seçmiş olan bir felsefe profesörü.
Güzel ve kaliteli kitapları ikiye ayırıyorum: Bir an önce bitirme arzusu oluşturanlar ve olabildiğince geç bitirme arzusu oluşturanlar. ‘Adsız Sansız Bir Jude’ benim için olabildiğince geç bitirme arzusu oluşturan bir metin oldu. Daha ilk sayfadan yakalayıp beni içine çekmeyi, metni yaşatmayı başardı ve geçirdiğim bu on bir günlük okuma süreci
Öncelikle kitabın kapağında geçen üç kişiyi açıklamakla başlamak istiyorum. Dario Fo ünlü bir İtalyan yazar ve yönetmendir. 1997’de Nobel Ödülü’ne layık görülmekle kalmamış, dünya çapında çok önemli edebiyat ödüllerini de almıştır. Genellikle tiyatro alanında eserler veren Fo, ülkemizde oyunlarının yasaklanmasıyla bir ara gündeme gelmişti. Her ne
Suç ve Ceza Giriş
Hangi düşünceler daha önce hiç cinayet işlememiş bir insanı katil olmaya itebilir? Suç ve Ceza biz okurlara yeni katil olmuş birinin dünyasını gösteren ve bize sanki birini öldürmüşüz gibi hisler yaratan bir eser. Asıl hikâye baş karakterimiz Raskolnikov’un bir suç işlemesiyle başlıyor. Buradan sonra kendinizi Raskolnikov’un iç
Şiirde Uç Noktalarda Kalem Oynatmak
Halit YILDIRIM
Her ne kadar şiirin tam bir tanımı yapılmamışsa da “şiir yürek sesidir” desem kimse itiraz etmez sanırım. Belki de bunda her şairin farklı bir dünyasının olması, farklı bir tarzı olması sebeptir. Önceleri şiir için ölçülü ve kafiyeli söz olarak bakılırken bugün bu tanımın dışında çok farklı
Hadi Godot'yu bekleyelim. Kim olduğunu sormayın, ne olduğunu da. Yalnızca bekleyelim. Bir söğüt ağacın altında, yanındaki taşın üstüne oturalım ve bekleyelim. Zaten hayatımız boyunca bunu yapmaz mıyız? Sürekli bekleriz, bekleriz, bekleriz... Neyi beklediğimizi çoğu zaman bilmeyiz fakat ona bir isim takarız. Deriz ki; "Sınavım
...birbirlerine söyleyecek önemli şeyleri vardır ve yorgundurlar ve uzun süredir birbirlerini görmemişlerdir ve bütün bunların sakinleşmesi, açığa kavuşması ve durumlarını iyice bir gözden geçirmeleri gerekmektedir; gelecekleri aydınlık mı, karanlık mı, yoksa çoğu kez olduğu gibi bulanık mı, bir ötekine yeğleyebilecekleri tutulacak bir yön var mı, yani sözün kısası, güleryüzle ve berrak bir usla, hoşgörülü bir de gerlendirmenin hepsini özdeş kılacağı çok sayıdaki hedeften birine koşturabilme amacıyla bir durum saptaması yapmaları ya da gülümseyerek (zorunlu değil bu) bu atılımın hakkını vermeleri ve birbirine uzaktan hayran hayran bakmaları için; çünkü şimdilik birbirlerinden uzaktalar. İşte o zaman ayırdına varıyor insan, olmak zorunda kaldığımız varlık olmasaydık ne olurdu diye; her gün karşılaşılmaz böylesine kılı kırk yararak yapılan çözümlemelerle. Çünkü bir kez dünyaya geldiğinizde, yapılacak bir şey yoktur artık.
Kitapların bize sağladığı faydalar arasında biri diğerlerinden daha değerliymiş gibi gelir bana; başka bir hayatı, başka bir insanı, başka birinin hissettiklerini, düşündüklerini, hayal ettiklerini tecrübe etmek... Bu tecrübeler, bir zaman sonra garip biçimde bakışlarımızı kendimize çevirmemizin yolunu açar.
“Bu kitapta kendimi buldum” dedi