Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Mekan ATAC

Mekan ATAC
@herr_atac
"Yapıştırsam da parçalarını hayatımın Su sızdırıyordu çatlaklarından." D.MADAK
Rehber
Aöl
Almanya
27 okur puanı
Mayıs 2019 tarihinde katıldı
"Ilk vahi şu şekilde geldi. Vahi meleği Cebrail mağarada ki, Hz.Muhammede gelerek okumasını emretti. Hz.Muhammed "ben okuma bilmem" diye cevap verdi. Bunun üzerine vahi meleği Muhammedi kollarının arasına aldı ve neredeyse dayanamayacak kadar sıktı. Sonra onu bıraktı ve tekrar "Oku" dedi. Hz.Muhammed'in ben okuyamam demesinin üzerine vahi meleği onu tekrar kucakladı. Vahi meleği üçüncü defa tekrar Hz.Muhammed'e okumasını emretti. Fakat o yine okuyamadı ve onu yeniden kucakladı. Ancak bıraktıktan sonra bu defa vahi meleği Cebrail şöyle dedi. "Yaradan Rabbinin adıyla oku. O Rabbin ki, insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku. Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana kalemle yazmasını öğretendir. O insana bilmediğini öğretendir. Hz Muhammed vahi meleğinin söylediği ayetleri kelimesi kelimesi üzerine tekrarladı. Vahi meleği Hz.Muhammed'in onları kalbiyle öğrendiğini anlayınca yanından ayrıldı."
Reklam
''...Beni anlamıyorlardı zararı yok. Zaten beni daha kimler anlamadı...''
Bugün kapıyı açtım. "Bana gaz getir" dedim. Ne ekmek ne yumurta, gaz getir anlıyormusun ! Evi yakmaya karar vermiştim. Kendimi yakmak konusunda henüz bir kararım yoktu. Sallanıyordum sakalım uzamaştı, münasebetsiz bir kılığım vardı. Evi yakmaya ne zaman karar vermiştim. Kafam bulanık.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Oysa bizim bütün güzelliğimiz, yaşadıklarımızla düşündüklerimiz arasındaki acıklı çelişkinin yansımalarından ibaretti.
Bir zamanlar öfkem beni zora koşardı. Kızıl yelelerim yapışırdı terli alnıma Ne eğere gelirsin ne de semere derledi bana, Yeniden doğmuş olurdum oysa, Öldüğümü sandıklarında... Sevgili MADAK
Reklam
"Ve yanılmıyorsam yalnız insanların, Kahvaltı edip ağladıkları pazar sabahları yokmuş o zaman. Mesela o zamanlar Mutsuz olduğunda insanlar, Yok olurmuş bazı dakikalar..."
" insan değerini, ekonomik değerler belirlemektedir."
Olasılık veya Olasılıksız teorisini düşündünüzmü ? ''Hiçbir şey imkansız değildir,'' dedi Caine, ''Ama belirli şeyler olasılık dışıdır ya da olasılıksızdır.''
Dr.Tversky bilgisayarı kapatıp kasanın arkasında duran adama yirmi peso verdi. Dışarı çıktı. Bir anda ter içinde kaldı. Meksika'nın güneşi insani eritiyordu. Elini gözlerine siper etti. Çok sicakti birden bir çöp kokusu sardı her yeri. Sanki tüm diğer duyularını bastırıyordu bu koku. Hizla arabasına doğru yürüdü kokudan uzaklaşmak için. Tam o sırada sokağın karşısındaki dondurmacıyı gördü. Zamanlaması bu kadar iyi olamazdı. Ağır kokuyu ikinci kez duyduğunda birden çikolatalı dondurma çekti canı. Dondurmaciya doğru gitmek için etrafına bakmadan sokağa atıldı. Otobüsü gördüğünde artık geçti çok geçti. Tversky havaya uçtu. Yere düşünce de otobüsün ön lastiklerinin altinda ezildi. Kaburgaları anında yüzlerce parçaya ayrıldı ve ciğerleriyle kalbini deldi. Insanların acil yardim çağırmak için, Ispanyolca bağirdıklarını duyduğunda artık çok geç olduğunu biliyordu. Karanlık bastırmaya başladığında en azından kokuyu almadığına şükrediyordu. Neden karşıya geçmek istediğini o anda düşündü. Birkaç saniye daha yaşasaydı kokunun ne anlama geldiğini, önemini anlaya bilirdi; ama zamanı dolmuştu. Bilinci kaybolurken son bir şey düşündü: "Dondurma sevmem ki ben!" Bir ay önce bir çöplükte Julia, Nava'nın elini son bir kez tuttu ve öldü. Gülümsüyordu... Dondurmayi düşünüyordu. Cani dondurma çekmişti...
"Teknoloji olmayan bir dünyada mı yoksa dini olmayan bir dünyada mı yaşamayı tercih ederdiniz...? Tıp, elektiri, ulaşım araçları, antibiyotikler olmayan bir dünyada mı yoksa uydurma hikâyeler ve hayali ruhlar üzerinden savaş açan bağnazların olmadığı bir dünyada mı yaşamak isterdiniz...?" Nereden geliyoruz... Mavi yerküreyi arkasına alan Edmond uzayın karanlığında süzülüyordu. "Nereden geliyoruz" diye sordu. "Gerçek şu ki, hiçbir yerden gelmiyoruz.... ama her yerden geliyoruz. Kâinattaki yaşamı yaratan aynı fizik kanunlarının ürünüyüz. Özel değiliz. Tanri olsa da olmasa da varız. Entropinin inkâr edilemez sonucuyuz. Yaşam evrenin esası değil. Yaşam, evrenin yarattığı ve enerjisini dağıtmak için ürettiği bir şey." Nereye gidiyoruz... Tutku ve heyecanla bakan Edmond'ın yüzünde neşeli bir ifade vardı. "Insanlar başka bir şeye doğru evrim geçiriyor. Biyolojiyle teknolojinin birleşiminden türemiş hibrit bir tür oluyoruz. Bugün bedenlerimizim dışında var olan akıllı telefon, işitme cihazı, okuma gözlüğü, ilaç gibi araçlar elli yıl içinde bedenlerimizin içine aktarılacak ve artık kendimizi Homo Sapiens kabul edemeyeceğimiz bir noktaya geleceğiz. Ve biliyorum ki aranızda biz Homo Sapiens'in, Tanrı'nın seçilmiş türleri olduğumuza inananlar var. Bu haber size dünyanın sonu gibi gelmiş olabilir. Ama size yalvarıyorum, lütfen bana inanin... Gelecek sandığınızdan çok daha parlak." " Karanlık dinlerden kurtulursak, tatlı bilim hüküm sürer." =Peki Edmond Kirsch'ü kim öldürdü...?
Reklam
"Bizler yaratıcılarız ama safiyane bir şekilde yaratılan rolünü oynuyoruz. Kendimizi, bizi yaratan Tanrı’nın etrafında hırpalanan zavallı koyunlar gibi görüyoruz. Korkmuş çocuklar gibi yardım, bağış ve iyi şans dilenerek diz çöküyoruz. Ama Yaradan’ın suretinden yaratıldığımızı fark ettiğimiz anda, bizlerin de birer Yaradan olduğunu anlamaya başlayacağız. Bu gerçeği anladığımızda, insan potansiyelinin kapıları ardına kadar açılacak."
Nasa'yı son anda kurtardılar. Ah, sevgili zeki Susan ve David bide seni lanet şişman Jabba çok zekisiniz..
Dışarıda bir şey var. Gözlerinizi acmamaniz gereken bir dünyada yaşamaya çalışıyorsunuz. Bir bakışı insanı deliliye surukleyen yaratıklar her yerde. Kurtuluşa gitmeye çalışan bir anne ve iki çocuğu. Gozlerinizi açmadığınız bir dünyada sahip olmayı umut edebileceğiniz tek şey bir göz bağı... Dışarıda ölüm kana susamış, gözleriniz kapalı bir şekilde yani başınızda olabilir.
Koridordan bir ses, "Ve ışıklar soner!" diye bağırdı. "Duane?" diye seslendi Philip, acımasız bir duygu girdabı sinsice yanına sokulurken. Duane her setin sonunda, "ve ışıklar söner" derdi. Kapanış şarkısı buydu "Ve Işıklar Söner." Koridordan gelen fisıltılar? Bir şey. Ritmi olan bir şey. Ayak sesleri, gıcırdayan ahşap, hafif bir uğultu. Arkasında bir piyano Dr.Szands? "Duane?" Philip, "Duane" demişti ama asıl düşündüğü "Danes" idi. "Çocuklar! Siz misiniz?" Sesi kulak tırmalayıcıydı. Ses ölüm. Ses infilak. Ses bombardıman. Hic dönüşeceğine ummadığı biri gibi. Çaresiz. Çöl. Kırmızı bir keçi. Ve ses. Grubum öldü, diye duşündu Philip. BUNDAN EMIN OLAMAZSIN!
CERRAH. Kan hayattı, kutsallığın kendisiydi. Avcının doruk noktası. Yaşamasının kaynağı.
68 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.