Enver Paşa, Atatürk, İnönü ve Menderes’in biyografilerini zengin bir anlatımla okuyucuya sunan Şevket Süreyya Aydemir bu sefer de kendi yaşamını anlatmış bu eserde. Dünyanın şekil değiştirdiği bir dönemde yaşayan ve bu dönemin pek çok kesitinde kendisi de yaşamış olan yazar anılarını ilgi çekici ve okuyucuyu düşündürücü bir tarzda ele almış. Kendisinin İstiklal Mahkemelerinde yargılandığı sıralardaki şahit olduğu olaylar çok düşündürücü. Mesela mahkeme üyelerinden bir hakimin duruşmaları başında hasır şapkayla izleyen bir gazeteciyi şapka giydiği için hakaretlere boğup, batı taklitçisi bir ruhu satılmış kişi olmakla itham edip, tekme tokat dövdükten birkaç gün sonra şapka inkılabı olur ve bu sefer de yine aynı hakim bu sefer bir imamı şapka giymediği için vatan haini olmakla, muasır medeniyet seviyesine ulaşmaya çalışan Türkiye’nin önünü kesmeye çalışmakla itham eder ve idam cezası verir! Bu satırlar beni çok düşündürdü ve o dönemi gözümde canlandırmama yardımcı oldu. “İnkılap, halk için ama halka rağmen, bazı yeniliklerin gerçekleştirilebilmesi için azınlığın çoğunluğa hükmetmesidir” diyor yazar. Doğrusu bu görüşe katılamadım, bu tanım inkılabın değil, olsa olsa diktatörlüğün tanımı olabilir.
Eserde daha buna benzer pek çok canalıcı konu var. Okuyucunun kafasında gerçekten yeni ufuklar açılıyor.