“İnsanoğlunun yeryüzü macerası bir aldanma hikâyesiyle başlar:
•Âdem çok cazip bir teklifle aldatılmıştı..
Ve bir başka aldanma hikâyesi ile devam eder:
Kâbil ile Hâbil...
Her insan aldanır; derviş tespihle, âlim bilgiyle, sûfî zikirle, avam ibadetle, tüccar infakla...
İnsan, Dünya ile..”
Tanrı’nın sözü, mucizelerle perçinlenir içimize, değil mi? İyi, ama Firavun’un büyücüleri de yapıyordu bunları; daha başka yutturmacılar da yapabilir; aldanır insan. Nedir bir mucize? Bize Doğa ötesi gibi gelen bir olay. Ama bilir miyiz nerden geliyor bütün gücü bu mucizenin? Bir de şu var: Her gün bir şeyi görüp de şaşmıyorsak, onu anlıyoruz demek midir bu?
Çoğu insan, günah işlediği halde başına görünür bir felaket gelmemesine aldanır. Hatta iç dünyasında "Günah İşlediğim hâlde bir şey olmuyor." diye düşündüğü de olur. Be hey şaşkın! Senin böyle düşünmenden daha büyük felaket mi olur? Zaten başına gelen gelmiş ya, daha neyi bekliyorsun?
İnsanoğlunun yolunu vuran, başına bin türlü bela açan da ümniyelerdir (hurafe). İnsan bu ümniyelere aldanır, sapar ve iyi şeyler yapıyorum sana sana batıp gider. Bu batışın en kahırlısı, insanın Allah ile aldatılmasıdır.