Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kur'ân terminolojisine göre, Araplar için sıradan ve önemsiz birer nesne olarak görülen tabiat varlıkları Allah'ın varlığının ayetleri olarak yeniden tanımladi (Izutsu, 1975). [Kur'ân), "yalniz Arapların Allah hakkındaki inançlarının mahiyetini değiştirmiyor, bütün düşünce sistemlerini değiştiriyordu. İslam'ın Allah tasavvuru, kâinat hakkındaki bütün düşünce yapısını derinden etkiliyordu. (...) Bütün varlıklar ve değerler yeni baştan düzenlenen alanına taşınıyordu. Tek istisnası olmaksızın bütün kâinat unsurları, eski yerlerinden aliniyor, bu yeni alana yerleştiriliyordu (Izutsu, 1975). Dahası Kur'an, muhataplarıyla âlem arasında etik bir boyut da oluşturuyordu. Başka bir ifadeyle "Kur'ân'ın öğretisine göre gerçek imâna erişmek için gerekli temel şartlardan biri, çevresini saran tabiat varlıklarını, basit birer eşya gibi değil, fakat Allah'ın insana olan iyiliğinin belirtileri olarak görmesiydi" (Izutsu, agy). Kur'ân'ın, Hz. Peygamber'in kişiliğinde muhataplarına ilk emri "oku” idi. Bu sadece yazılı bir metni, kitabı veya ezberden bir şeyi okumanın çok ötesinde bir "oku”maya çağrıydı. Cahiliye toplumunun âlem tasavvuruna göre "cansız, ruhsuz ve anlamsız olan âlem, bu yeni “okuyuşla” yeni bir anlam kazanacaktı. Sadece şu ayet bile Kur'ân'ın âlem anlayışında yaptığı köklü değişimi göstermeye yeterlidir: "Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah'ı tenzih ve tesbih eder” (57. Hadîd:1; 6. Cuma: 21; 17. İsrâ':44).
İslam'ın da insan-merkezli bir din olduğu ve tabiata hükmetmeyi mubah gördüğünü, bu nedenle de Yahudi-Hıristiyan geleneğe yöneltilen eleştirilerin ona da yöneltilebileceğini ileri sürenler de olmuştur. İlk bakışta bu iddianın haklı olduğu görülse de aslında büyük farkların mevcut olduğu hemen anlaşılır. Herhangi bir Kur'ân mealine bile bakılacak olursa, Kur'ân'ın kâinatın ve tabiatın araçsal değerinden öte, onun estetik boyutuna, belli bir düzenle yaratılmışlığına, ve bu düzenin korunması ve geliştirilmesi sorumluluğunun insana verildiğine dair bir izlenim edinilecektir. Zira tabiattaki estetik boyut ilahi sifat ve isimlerin yansıması ve tecellisi olarak tanımlanmış; Kur'ân'ın bu yönü en parlak şekilde öncelikle Müslüman mutasavvıflarda yansımasını bulmuştur. Ayrıca Kur'ân'la ilgili klasik ve modern tefsirlerin çoğunda da İslamın insana yüklediği sorumluluğa özel bir vurgu yapıldığını görmekteyiz (Ünder 1996, 146-161; Özdemir 1997, 121-136; Bayraktar, 1992).
Reklam
Çevre Sorunlarının Nedeni Temeldedir.
Başka bir ifadeyle insanın sahip olduğu dünya görüşü ve değer yargilarının çevresiyle olan ilişkilerinde temel belirleyici olduğunu vurgularsak, bu görüşler araştırılmadan, tartışılmadan ve eleştirilmeden insanların görüş ve tavırlarını değiştirmenin mümkün olmadığı söylenebilir (Donting 1991, 141-160).
...insan tepeye o kadar hızlı çıktı ki ekosistemin gerekli ayarlamayı yapacak vakti olmadı ve buna ek olarak insanlar da bu değişime ayak uyduramadı. Gezegendeki büyük avcıların çoğu muhteşem yaratıklar; milyonlarca yıl süren hakimiyetleri sayesinde kendilerine olağanüstü derecede güveniyorlar. Sapiens ise adeta bir muz cumhuriyetinin diktatörü gibi. Daha yakın zamana kadar savandaki orta halli yaratıklar olduğumuz için hâlâ korku ve endişelerle doluyuz ve bu da bizi fazlasıyla zalim ve tehlikeli kılıyor. Ölümcül savaşlardan çevre felaketlerine pek çok tarihsel kötülük, bu çok hızlı gerçekleşen sıçramadan kaynaklanıyor.
Sayfa 25 - Kolektif Kitap, 13. baskıKitabı okudu
Var olmak, "oluş"ta kendini idrak etmektir... "Zaman ve Şuur" bahsinde üzerinde durduğumuz gibi, insan "çevre de kendini idrak etmektedir; başkasıyla kendini düşünmek ve gördüğü şeyin kendisi olmadığının idrakıyla "ben" olmak... İnsan, şuur sahibi olma özelliğiyle kendi "varoluş"unu mütemadiyen kendisi oluştururken, "oluş"un şuura ait bu mânâsı, varlığın şuurla aranmasıdır ki, "oluş"la imkânın gerçeğe dönmesi şeklinde insana has bir vak'adır. Hayatın hakikatinin ancak ferdî oluşlarda aranabilir olması da şuurun "seçme yapabilme-seçebilme" özelliğine uygun şart olarak hürriyete muhtaçtır.
İnsan etrafındaki 5 kişinin toplamıdır!
Her ferdin şuur tezahürlerindeki sayıyı kaliteyi ve yoğunluğu büyük ölçüde psikolojik çevrenin karakteri tayin eder. Eğer bu çevre çok fakir ise zeka ve ahlak duygusu gelişmez. Eğer çevre fena ise bu faaliyetler kusurlu olur. Hücrelerin vücutta iç çevreye gömüldükleri gibi biz de sosyal çevre içinde gömülmüş bulunuyoruz. Onlar gibi biz de bizi kuşatan şeylerin tesirine karşı savunma gücünden yoksunuz.
Sayfa 96
Reklam
İnsan neredeyse dünya oradadır; yaşamak, tecrübe sahibi ve etkin olmak için dar bir çevre; geri kalan ise, sistir.
Sayfa 298Kitabı okudu
464 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Hayat döngüsünün içinde insanın yeri nedir? Her insan doğar, bir aile ve çevre içinde büyür yaşlanır ve zamanı geldiğinde ölür. Bu döngü evam eder durur. Acılar, zevkler, mutluluklar, üzüntüler... Savaşlar, sel, deprem gibi doğa olayları. Şehir... Değişim ve dönüşüm. Bir insan yaşamı biricik olmakla birlikte yaşamlar benzerdir. İnsan ömrü 50-100yıl arasında sürerken 3 nesil geçer:büyükbaba, baba, oğul, torun. İşte Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık romanı Buendia Ailesinin yaşamını konu edinmektedir. Küçük bir köy olan Mocondo'nun büyümesi ile yaşanan değişimler, çocukların artmasıyla ailenin büyümesi ve savrulmalar. Adeta kader herşey diyor Marquez. Orhan Pamuk 'un "Cevdet Bey ve Oğulları" ile "Kafamda Bir Tuhaflık" romanları da aynı yöntemi izlemiş. "Hayatım roman" denir ya. Gerçekten her hayat bir roman ve her roman bir hayatı anlatır. Zor okunacak bir kitap, çünkü bir çok isim benzer ve yazar adeta virgül koymadan anlatıyor olayları. Bunun bilincinde olduğundan Buendia'ların şeceresini kitabın başına koymuş.
Yüzyıllık Yalnızlık
Yüzyıllık YalnızlıkGabriel Garcia Marquez · Can Yayınları · 202036,2bin okunma
Beni yoran ve perişan eden, yaşam baskısına, çevre baskısına ve ellerimi ayaklarımı bağlayan zincirlerin baskısına tüm gücümle direnmeye çabalıyordum. Ben bir kadın yani bir insan olmak istiyordum. Benim de nefes almaya, haykırmaya hakkım olduğunu söylemek istiyordum.
Sayfa 12 - Çevirmenin önsözü
İnsan, yaratıldı yaratılalı kendi anlamın ara yan yaratık. Arayan, arayan, bulamadığı zaman bile arayan, bulduktan sonra da arayan, bulama dığına aklı kesince kendine şu veya bu tarzda, şu veya bu dil ve semboller içinde bir anlam yakıştı ran, fakat sonunda bu anlamla da yetinemeyen, bu kez kendi anlamını çevresinde arayan, çevre nin, yani kendini çevreleyen evrenin, ayın, yıldız ların, güneşin, uzayın, zamanın ve mekânın, eşya nin, varoluşun anlamını arayan ve bu aramasına bir türlü ara vermeyen, durmadan arayan, içinde bulunduğumuz çağda da aramasını durdurmamış bulunan, ilerdeki çağlarda da bu arayışı uzatma. ya niyetli görünen bir yaratık.
Reklam
94 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
2 saatte okudu
Günaydın kitapsever kardeşlerim. Yaşar Kemal de listemizde olup, dün okumanın kısmet olduğu bir yazarımızdı. İnce Memed ile başlamak yerine daha kolay okunabilir, kendisini tanıyacak bir kitap olması isteğimle TENEKE kitabında karar kıldım. Çünkü bu kitap İnce Memed sonrası en çok sevilen, en çok okunan eseri niteliğinde. Bende böyle başlamakta karar kıldım haliyle. Yani bu ufacık kitabın o dönemde Almanya, Bulgaristan, İngiltere, Amerika ve Rusya (o dönem ki Sovyetler Birliği) ülkelerinde çevirilerinin yapılması oldukça önemli bir olay aslında. Bir kitap yazıyorsunuz ve yabancı ülkelerde çevrilip okunuyor. Ne büyük gurur. Bu kısacık kitapta ne anlatıyor? Çeltik tarlalarına karşı mücadele eden halkın yanında olan, çiçeği burnunda, gencecik bir kaymakam konu edinilir. 1954 yılında yazılan bu romanda Kaymakam ile beraber korkak ve çekingen olup, emekliliğini bekleyen ve adaletten yana olan Resul Efendi ön plana çıkar. Fikret Irmaklı yani genç kaymakam ise köy ağalarının kandırabileceğine inandığı, genç ve tecrübesiz olup daha sonradan kendini oğlu gibi seven Resul Efendi’nin desteğiyle kimin ne olduğunu anlayan Kaymakam Fikret Irmaklı’nın tabiri caizse ağalara direnişi anlatılır. Ramazan Çiftçi’nin 1993’te hazırladığı tezinde aslında çok daha iyi özetlenmiştir olay. Çevre ve İnsan sağlığını korumak, Sıtmayla mücadele (ki kaymakam da bu hastalığa tutuluyor), dürüstlük ve son olarak halk-aydın tanışması işleniyor. Karşıt olarak da haksız kazanç ve bununla mücadele ile çevre ve insan sağlığını hiçe sayanlara karşı mücadele göze çarpıyor. Keyifli okumalar dilerim..
Teneke
TenekeYaşar Kemal · Ararat Yayınevi · 19679,7bin okunma
.. . İnsan biyo-psiko-sosyo kültürel bir varlıktır. Doğuştan getirdikleri karakter özellikleri , yetiştiği ortam, etkileşimde bulunduğu çevre ve içinde doğduğu kültür gibi.. .
Felsefi açıdan baktığımızda Müslümanlık, Hıristiyanlık, Hinduizm, Budizm, Taoizm, Shizm ve Yahudiliğin insan ile çevre arasındaki ilişkilere, ailenin önemine, toplumun bütünlüğüne, ahlaki rehberliğin önemine ve hayatın anlamına yönelik bazı ortak perspektiflere sahip olduğunu görürüz.!
Sözün özü, maddi dünyadaki sebep ve sonuç ilişkileri hakkında bilimsel olduğumuz anlamda, insan ilişkilerindeki sebep ve sonuç ilişkileri konusunda bilimsel olmak zordur.Çünkü ilk yargılarımıza, kendilerinden asla tamamen kurtulamayacağımız duygular ve önyargılar hâkim olur. Analizimizde nesnel olduğumuza inansak dahi, sonuçlarımızın dayandığı varsayımlar, bu duygular ve önyargılar tarafından belirlenir. Olgular, parçası olduğumuz çevre tarafından öyle biçimlendiriliyor ki, kimya veya fizikte büyük ölçüde sağladığımız nesnelliğe, ilişkiler dünyasında erişmemiz mümkün olmuyor. Var gücümüzle olgular ve doğru bulduğumuz amaçlar arasındaki ayrımı muhafaza etmeyi deneyebiliriz. Fakat bu ayrım asla tam değildir. Kişisel yanılgıların sebep olduğu önyargılar her zaman mevcuttur, sadece düzeyleri farklıdır. Dahası bu önyargılar mevcuttur çünkü ilişkilerin dünyası kesintisiz bir ağdır ve bu ağda, bilim alanında olduğu gibi sebep ve sonuç ilişkisini saf veya mutlak bir ilişki hâline getirmemize olanak sağlayacak şekilde faktörleri etkileyip izole etmemiz asla mümkün değildir.
İnsan fiziki bir çevre tarafından kuşatılmış olmasına rağmen egosu ne yerle, ne de zamanla bağımlı. İşte bu yüzden İslâm'ın insanı ele alışında çıkış noktası maddi şartlar değil “insandır”. İslâm elbette maddi şartları ihmal etmez, ama insan kendisini değiştirmedikçe maddi şartlar onu değiştirecek değildir. Bu yüzden de İslâm herşeyden önce insanın kendisini değiştirmesini ister. Çünkü insan isteme özgürlüğü ile donatılmıştır, içinde yaşadığı maddi çevreye karşı savaş verecek, egosunun baskısına rağmen kendi geleceğini biçimlendirecek güçtedir. İnsanın biçimini ve modelini belirleyen iç varlığının dışa yansımasıdır. Bu yüzdendir ki yüce Allah “Ben insanlara zulmetmem, onlar kendi kendilerine zulmeder” buyurmaktadır...
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.