Bu kitap üzerine konuşmaya ne gücüm ne kelimelerim yetecek, ama yine de deneyeceğim.
Bir kitaba 10 yıldız verme kriterlerimden biri de şudur; günlük rutinlerimin içinde aklıma her gelişinde içimi bir sevincin kaplaması ve başına tekrar oturmayı iple çekmek. Bunda öyle bir şey olmadı tabi, çünkü başından o kadar bile kalkamadım.
Öncelikle şunu
_Gazeller_
_Keşke uyuyabilseydim de, rüyada yüzünü gösterseydin.
_Ey bütün maddî varlığından kurtulup, sadece baştan ayağa nür olan azîz varlık, yıldızlar bile seni görüp kendilerinden utanıyorlar. Senin cevherin kuyumcuda müşterilerce pek beğenildi. Yani asaletine, rühî güzelliğine, Hakk aşıkları hayran oldular.
_Avareliği, bir bir şerbet gibi
_Bütün bu aşağılık asalakların tek kaygısı, yüz karası bir dalkavuklukla, kralın desteğini kazanmaktır.
_Sizin ilkelerinizin tam karşıtlarıyla yetişmiş insanlar karşısındasınız. Bütün düşündüklerinin saçma ve haksız olduğunu yüzlerine vurursanız elbet dinlemezler sizi. Dikine değil, yanlamasına gideceksiniz. Doğruyu yerinde ve ustalıkla
Koku adamlarından bir grup gördük. Abdülkadir el-Cîlî de onlardandı
ve kişiyi kokusuyla tanırdı. Arkadaşım Ebu Bedr bana şöyle bildirdi:
İbn Kaid el-Evani kendisine gelmiş -ki İbn Kaid bu yolda nefsine
ait bir pay görüyordu- Abdülkadir kendisini üç kez koklamış, sonra
şöyle demiş: ‘Seni tanımıyorum.’ Bu onun hakkında bir terbiye idi. İbn
Kaid’in
Günün en güzel kış akşamlarında battığını ve az geçilmiş patikaların keşfedilmemiş güzelliklere çıktığını öğrendiğim kitap.
"Herkes doğayı çok sevdiğini söyler, ama onu bir manzara olarak görmenin ötesine geçip gerçekten özümsemeyi başarmak, şehrin konforunu terk edip doğanın koynunda yaşayabilmek büyük bir cesaret ister."
İşte kitap
Onun anlamları üzerine yazmaya devam edeceğim inşallah.
Can sıkıntısının iki kaynağı
Bilhassa uzun mesafe uçak yolculuklarında, yolculara ilk servis edilen şeyin “kulaklık” olması bana hep ilginç gelmiştir.
Nispeten dar bir mekân olan kabin içinde, bir koltuğa çivilenmişçesine, saatler boyu yolculuk “sıkıcı” gelir insana. Yolcular büyüklere
İnsanın kalbi bir bahçe gibidir. Onda mutlaka bir şeyler bitecektir. Eğer o kalb, mârifetullahla doldurulmazsa orada ya dikenler biter veya düşmanlar ona muzır şeyler diker.