-Şimdi de sevgiden söz edeyim sana. Dudaktaki sevgiden değil, gönüldeki sevgiden. O sevgiyi yaşayanlar çirkinlikten, kötülükten uzaklaşırlar. Güzeli özlerler, ararlar, bulamazlarsa yaratırlar. O zaman dayanışma başlar, kavga durur ve parmaklar tetiklere gitmez, çizmeler toprağa hoyratça çiğnemez. Güzel ise süsler bizi. Başın döner, secde edersin yaradanın karşısında. Hizmet aşkı yardım etme arzusu sevgiden kaynaklanan en büyük güzelliktir. Özleyin, görün, yeter diyorum bütün insanlara.
Emperyalist güçler, bu güzeli görselerdi, semenin anlamını bilselerdi, bu savaşa kalkışırlar, böylesine insaf szca ezilmişi daha fazla ezerler miydi? Ama haklılar, göremiyorlar, saferin sarhoşluğunu üzerlerinden atamıyorlar, kendi çıkarlarını, kendi güvenliklerini karşısındakileri ezmekte buluyorlar.
Sanki koca Osmanlı coğrafyası kan ağlamıyormuş, beş yüz yıla yakın düşman çizmesinin basmadığı İstanbul toprakları işgal altında değilmiş gibi, devleti yönetenler, Müslüman bir kadının sahneye çıkıyor olmasıyla oyalanıyorlardı!!!
"(...)Hele Yunan askerinin Izmir’e çıktığını, birkaç zaman sonra Manisa’yı, benim Manisa’mı işgal ettiğini duyduğum andan beri hiç aklım başımda degildir. Geceleri gözüme uyku girmiyor, gündüzleri yemiyorum, içmiyorum. Gideceği yeri yapacagı işi, görecegi kimsesi olmayan fıkara serserilerin otomat adımlarıyle o kaldırımdan bu kaldırıma, o
Lehistan ve Rusya hükümetleri Tatarların o taraflara akın ederek iki devlet tebasından kırk bin kişiyi esir etmiş olmalarından dolayı şikâyet etmişlerdir. Padişah, alınan esirlerin memleketlerine iade olunmak üzere İstanbul'a gönderilmelerini Kırım hanına bildirdi. Kırım Hanı İslam Giray, bu paylayıcı emir okunduğu zaman:
"Biz, padişahın bendeleriyiz. Ruslar ancak görünüşte ve bizim zafer silahlarımız altında kaldıkça barış isterler. Fakat biz nefes almalarına meydan verince Anadolu sahillerini kayıkları ile yağmalarlar. Burada terk edilmiş iki kale olduğunu ve bunları işgal etmenin maslahata uygun düşeceğini defalarca arz eyledik. Şimdi ise onları Ruslar istila ettiler. Yirmi palanga yaptılar. Eğer bu sene de hareketsiz kalırsak, Akkirman'ı ve bütün Moldavya'yı ele geçireceklerdir", demekten kendini alamadı.
Sayfa 1029 - İlgi Kültür Sanat Yayıncılık, 2. Baskı "Kırım Hanları Aleyhine Lehistan ve Rusya'nın Şikâyetleri"Kitabı okudu
" Sanki koca Osmanlı coğrafyası kan ağlamıyormuş, beş yüz yıla yakın düşman çizmesinin basmadığı İstanbul toprakları işgal altında değilmiş gibi, devleti yönetenler, Müslüman bir kadının sahneye çıkıyor olmasıyla oyalanıyorlardı"
Istanbul işgal altında olduğu için uçakları doğrudan Anadolu'ya getirme imkanı yoktu. Pilotlar İran'a uçacaklarını belirtip havalandı ve arıza bahanesi ile Eskişehir ve Adapazarı'na inip uçakları teslim ettiler...
Öncelikle, işgalleri ele alalım. Ateşkesten hemen sonra, daha 1918 Kasım ayında İngilizler, savaşta işgal edemedikleri fakat daima göz diktikleri Musul ve bölgesini, sözde burada çıkmış bulunan kargaşalıklara bahane ederek işgal ettiler. 1918-19 yılı başlarında da Antep, Maraş ve Birecik’i işgal altına aldılar. Bu hareketler, Türkler tarafından ateşkes hükümlerinin bozulması şeklinde kabul edildi. Musul meselesi Lozan antlaşmasından sonra da uzun süre bir anlaşmazlık konusu olarak kalacaktır. Fransızlar da 1918-19 kışında Adana, Mersin dahil olarak pozantı’ya kadar bütün Çukurova’yı işgal ettiler. Fransızlar işgal kuvvetleri yalnız değildi, onların gözetimi altında bir çok Ermeni intikama susamış bir halde memlekete geldiler, türlü yıldırma hareketlerine ve cinayetlere giriştiler. Müttefiklerin yerli Ermenilere bir takım ayrıcalıklar vermeleri Türkleri büsbütün korkuttu. Ermeniler, bir intikam alayı oluşturmuşlardı, bazıları Fransa forması taşıyordu. Ermeni fedailerinin, Adana’nın içinde bile yapmaya cesaret ettikleri katliamlar nihayet halkı ayaklandırdı. Adana’da hemen büyük bir miting yaparak bu cinayetleri protesto ettiler ve İstanbul gazetelerine Fransız işgalini protesto eden “feryatnameler” gönderdiler.
İstanbul Boğaziçi Enstitüsü'nün kitap özetleri başlığı altında yayınlamış olduğu yazıdan alıntıdır.
"Küçük Ağa kitabının konusu, Kurtuluş Savaşı’nın gerçekleştiği bir dönemde Konya’nın Akşehir ilçesine bağlı bir köyde yaşayan insanların Kuvayı Milliye grubuna katılmasını, ülkelerini kurtarmak için savaşmasını anlatır. Ancak bu, o kadar kolay olmayacaktır. İsyanlar, çetelerin mücadeleleri, anti Kuvayı Milliyecilerin eylemleri Milli Mücadele’yi baltalayacaktır. Ancak sonunda Kuvvacılar’a karşı gelenler de bu gruplara katılıp ülkesi için savaşacaktır."
Küçük Ağa romanı, kısaca Osmanlı Devleti’nin çöküşe geçtiği bir dönemde Anadolu’nun işgal güçlerinden arındırılması için verilen mücadeleyi anlatır. Türkiye’nin kuruluş öyküsünü oldukça etkileyici bir şekilde anlatan, yer yer kurmaca yer yer gerçek karakterlerden (Çerkez Ethem) bahsederek Milli Mücadele dönemine ışık tutuyor.
İstanbul Boğaziçi Enstitüsü'nün kitap özetleriKitabı okudu
Damat Ferit’in Vahdettin adına Amiral Calthorpe’a sunduğu bir barış planını özet olarak vermek istiyorum:
1) (...) Ermenistan büyük devletlerin kararına göre özerk ya da bağımsız bir cumhuriyet olacaktır.
2) 15 yıl boyunca İngiltere, iç asayişi sağlamak ve dışa karşı Osmanlı bağımsızlığını korumak üzere, gerekli gördüğü noktaları (özerk bölgeler dahil) işgal edecektir.
....
4) İstanbul ve Çanakkale boğazlarında bütün istihkamlar yıkılacak, boğazları İngiltere işgal edecektir.
5) (...) Yerel ve mebusan seçimleri İngiliz konsoloslarının denetimi altında yapılacaktır.