Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gözyaşı gibi yağan yağmuru tek tek saymaktan, kendine ayrıcalıklı bir yorgunluk edinen bir başkası, uzun bir keşif­ ten döner gibi, turuncu bir sesle katıldı konuşanlara: Neden akşamlar başkalarının evleri için günü noktalayan bir ışık toplamıdır da bizim evlerimize simsiyah bir pıtrak topu gibi düşer? Biz günden neyimizi esirgedik ki ...
Sanırım gözlerim kapandığında uçsuz bucaksız bir aydınlık ve ruhumun içinde yuvarlanacağı ışık dolu dipsiz bir uçurum göreceğim. Sanki kendi özünden kaynaklanan ışıltılar yayan gökyüzünde karanlık lekeler halinde belirecek yıldızlar, yaşayanların gözüne siyah kadifenin üzerindeki altın pulları gibi görünürken benim için altın çarşafın üzerindeki siyah noktalara dönüşecekler.
Reklam
1940'ların Sonları ve Atsız: 1948 sonlarında Atsız, Yeni Sabah gazetesine yazılar da yazmıştır. 03 Ocak 1949'da İsmail Hakkı Yılanlıoğlu'na yazdığı mektupta şöyle diyor: ( Bu mektup, Hacaloğlu'nun Atsız'ın Mektupları kitabında yoktur.) "Ben 15 aydır Yeni Sabah gazetesine yazı yazıyorum. Haftada bir yazı koyuyor ve
Tanrı Türk'ü yenilmek için değil, yenmek için yaratmıştır.
Öner ve Yücel Davası: 31 Mart 1947'de Atsız, Zeki Velidî ve arkadaşlarının beraatıyla sonuçlanan Irkçılık-Turancılık Davası'nın yankıları 1947 yılında başlayan Öner ve Yücel Davası ile devam etmiştir. Dava, 29 Ocak 1947'de İçişleri Bakanı Şükrü Sökmensüer'in TBMM'deki bir konuşması ve Fevzi Çakmak'ın 05 Şubat
Sen de gelin oldun mu nine?" Bu soru birden yüreğindeki şehrin ışıklarını tek tek yaktı. O ışık kırpıntılarının arasını eşeleyip gelin olduğu günü aradı. "Evet..." "Ağlamış mıydın?" "Gelin olanı ağlatırlar yavrum... Ādet öyledir."
Reklam
Her kim doğmuşsa, günü gelecek, her canlıyı er geç yok eden güneş onu mutlaka silecek. Sevinç de gam da gidecek elden, iz kalmayacak akıldan, sözden, soylu aileden, nice nesilden; hep güneşte gölge, rüzgârda duman. Biz de onlar gibiydik bir zaman, siz nasılsanız öyle: Şen, üzgün; tam gördüğünüz gibiyiz bugün; canı çıkmış, güneş altında toprak. Her canlı er geç yokluğa varacak. Bir zamanlar fışkırırdı ışık gözümüzün her mağarasından, hepsi boş, karanlık, korkunç artık; peşinden bunları sürükler zaman.
Rasulullah ﷺ buyurdu ki:” Kim Kur’än’ı okur ve O’nunla (gereği gibi) amel ederse, kıyamet günü onun anasına ve babasına, güneşin ışığından daha güzel ışık saçan nurdan bir taç giydirilir. Kur’an ile amel etmeyi ne zannediyorsunuz!” (Ebu Dävud, Salät, 349; Häkim, Müstedrek, 1/567; Ahmed,Müsned,3/440)
Sayfa 56 - Yasin Yayınevi
"İnsan olarak hepimiz seçilmiş kışileriz, her birimiz sınırsız kaynaklara sahibiz. Ama çoğu zaman değersiz şeylerin peşinden koşarak yolumuzu kaybediyoruz ve yaratıcılığın yolunu bulamıyoruz. Özümüzü unutuyoruz, işaretleri ve şifreleri görmez oluyoruz. Böyle olunca da kalın bir sis perdesinin içinde tek başımıza yol almaya çalışıyoruz, kendimizi hayatımıza geçici de olsa bir anlam katan pazarlama taktikleriyle uyutuyoruz. Oysa içimizde her şeyin farkında olduğumuzu hatırlatan küçük bir ışık hep yanıyor."
Sayfa 177Kitabı okudu
"Resûlullah (ﷺ)'in günlük hayatını araştırırken peygamberim hakkında benim dünyaya gelmeme vesile olan babam hakkında bildiğimden daha fazla malumat elde ettiğimi hissettim. Nefesim, anam ve babam ona feda olsun; onun hayatı pasparlak güneşin altında yürüyormuşcasına ışık saçar."
Sayfa 133Kitabı okudu
Reklam
- Yaşamayı sevmeli miyim? - Ancak sevdiğin yolu sonuna kadar yürüyebilirsin.
Evet!.. Erliğin ispat günü böyleydi. Kimi doğrudan canını veriyor yahut canından bir parçayı cephede bırakıyor; kimi yirmi yıl dirsek çürüttükten sonra aşa, uykuya hasret şekilde kendini eritiyordu. Mum misali tükenip başkalarına ışık olabilmek ümidiyle...
İşte Öyle Bir Şey...
Tarifi zor duygulara kapıldım, Hani soğuk bir kış günü, hiç beklenmedik bir anda karşılaşılan eski sevgili tamamen rastlantı eseri en çok üşümüş olan yerinize, sözgelimi burnunuza dokunuverir de içiniz ısınır ya..
Müthiş an;
Ramazanın on yedinci pazartesi günü, Allah'ın Resûlü Hira dağındaki mağarada.. Bir gece evvel rüyalarında muazzam bir şekil, bir heybet, bir sûret, bir edâ, bir ışık, bir renk görmüşlerdir. Bu <<Na-mus-ül - Ekber>> sıfatlı Cebrail'dir. Büyük ve sultan meleklerden bir tanesi.. Pazartesi günü mağarada murakabe ve ibadetin en derin anında, Allah'ın sevgilisine dünya ve madde perdesinde görünüverdi. İnsanoğluna mahsus olmayan ufukların ötesindeki bu manzara karşısında ne hâle gelmiştir? Birdenbire gökler bir perde gibi açılır ve arkasından sonsuzluk âleminin kadrosundan bir şahsiyet, bütün madde tezahürlerini yakıp kül edici, cisim üstü bir cisimlenişle görünüverirse insan ne hâle gelir? Melek o ânâ kadar öteler âlemini tanımayan fakat bütün alemlerin tacı ve efendisi olarak yaratılmış bulunan peygambere hitap etti. - İkrâ (oku).. Âlemlerin Fahri dehşetler ve haşyetler içinde cevap verdi: - Ben okuyucu değilim. Ne okuyayım? Sultan Melek ilerledi. Allah"ın Resûlünü kucakladı, kuvvetle sıktı ve sonra bırakarak tekrar etti. - Oku! Ve kendisinden yine aynı cevabı aldı. Bu hâl üç kere tekrarlandıktan sonra Melek, Allah'tan aldığı ve Resûlüne teslim etmeye geldiği ilk ayeti, başından sonuna kadar okudu. - Oku! Rabbinin ismiyle başlayarak oku! O Rabbinin ismiyle ki, insanı uyuşmuş kandan yarattı. Kalem vasıtasıyle insanlara ilim veren, bilmediği şeyleri öğreten ve yaratmak yalnız kendisine mahsus olan Kerem Sahibi Rabbinin ismiyle oku!
"Bir kağıt parçasına kelimelerle sığdıramadığım çocukluğumu resimlerle anlatmak gibi komik çabalarım olsa da hiçbir zaman bir doğum günü pastası çizmedim. Ama annem elektrik faturasını ödeyemediği için yanan bir mumun alevine üflemişliğim çoktur."
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.