Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Öyle ise niçin, ortaçağ Türk ve İslâm düşüncesi, Yunan düşüncesinden sonra ve onun ilhamıyla, bugünkü Avrupa kafasının temellerini attığı halde - ki o devirde de bünyesi gene teokratikti - birdenbire sapıtarak sabit bir iman içinde yangelmeyi tercih etmiştir? ... ...Üstüne şimdiye kadar hiçbir garp, şark ve Türk mütefekkirinin ihtiraslı bir dikkatle eğilmediği bu muammayı halletmeden kendimizi anlamış olmak imkânı yoktur.
Doğudaki İslam dünyasında ticaretin getirdiği büyük bir zenginlik vardı ve buralar o dönemde batılı insanların hayallerini süslüyordu. Bu nedenle doğu, Avrupa'daki insanlara cenneti ifade ediyordu. Ayrıca tek tanrılı/monoteist dinlerin doğuda ve hatta doğu Akdeniz'de ortaya çıkması ile birlikte Kudüs'ün kazandığı önem dolayısıyla 'cennetin doğuda olduğu' düşüncesi savunuluyordu. Bütün bunların sonucunda da cennet haritalarda, Asya kıtasının üzerine kondurulmuştur ki, bilindiği gibi Haçlı seferlerinin çıkış nedenleri arasında da kilisenin 'cennet için savaşın' propagandası önde gelmektedir.
Sayfa 62 - YeditepeKitabı okudu
Reklam
173 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
17 saatte okudu
Teknik, medeniyet, yabancılaşma... Fikirler ne kadar sabitse, yeniliğe nasıl bakıyorsa, üretim de o kadar oluyor. Bu arada kitabın orijinal ismi ‘Müslümanca Düşünmeye Başlangıç’ olarak düşünülüyor ama böyle olmuyor. Bunun sebebi de eserin yazıldığı dönemde yazarın da bir geçiş döneminde olması. Sosyalizmden vazgeçerek Müslüman bir çizgide eserler
Üç Mesele
Üç Meseleİsmet Özel · Tiyo Yayınları · 20132,661 okunma
Bugün biz, İslâm'ın çağdaşı olduğu cahiliyye dönemini, belki de daha karanlığını yaşıyoruz. Cahiliyye her şeyi ile çepeçevre kuşatmış bizi. İnsanların dünya görüşleri, inanç biçimleri, gelenek ve görenekleri, kültürel kaynakları, sanat ve edebiyatları, yaşama biçimleri ve yasaları. İslâm kültürü, İslâmî kaynaklar,İslâm felsefesi ve İslâm düşüncesi olarak bellediğimiz unsurların çoğu dahi bu cahili unsurlardan meydana gelmiştir. Bu yüzdendir ki, İslâmî değerler benliklerimizde tam olarak yerleşemiyor, kafamızdaki “İslâm düşüncesi” netleşemiyor, bunların sonucu olarak İslâm'ın ilk döneminde meydana gelen tipte insanların oluşturduğu bir nesil aramızdan çıkamıyor.
256 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
İslam İnkılâbı Rehberi'nin düşüncesinde akıllı savunma kavramına ulaşmak için, ilk önce özetle bu kelimenin İslam'daki (Kur'an ve Masumlar'ın hayatında) yerini araştırcağız. Sonra İslam İnkılâbı Rehberi'nin görüş, beyan ve emirlerinde bu kelimenin misdakları bulunarak Rehber'in düşüncesinde akıllı savunma meselesi ortaya konacaktır. İkinci bölüm, İslam İnkılâbı Rehberi'nin düşüncesinde akıllı savunmanın boyut, hedef ve stratejileri ele alınmıştır. Bu bölüm de üç söyleme taksim olmuştur: Birinci söylemde, İmam Hamaneî'nin düşüncesinde akıllı savunmanın boyutları, yumuşak (manevî) ve sert (maddî) olarak ikiye ayrılmıştır, bu boyutlardan her biri dört bileşen ve her bileşen de dört ölçüte taksim edilerek İslam İnkılâbı Rehberi'nin bu alandaki düşüncesi araştırılarak aydınlatılmıştır. İkinci söylemde, akıllı savunmanın hedeflerinin iki boyutu, millî ve milliyet üstü boyutlar incelenmiştir. Üçüncü söylemde de İmam Hamaneî'nin düşüncesinde akıllı savunma stratejileri ele alınmıştır. Bu bölümde İran İslam Cumhuriyeti nizamına yönelik tehditler göz önüne alınarak İslam İnkılâbı Rehberi'nin düşüncesindeki akıllı savunma stratejileri ortaya çıkarılıp incelenmektedir. Kitabın bitiş bölümünde, ortaya konan kavram ve görüş ve söylemler toparlanmaktadır.
Ali Hamaney
Ali Hamaney
Akıllı Savunma
Akıllı Savunma
Akıllı Savunma
Akıllı SavunmaRahman Lütfi Merznaki · Feta Yayıncılık · 20193 okunma
Müslümanlarin bilimler safhasının kendine has prensipleri...
Bilimler tarihçisi için, büyük safhaların kendine has temel değerlerinin belirtilmesi işi kolay olmuyor. Ben şahsen yıllar boyunca İslam bilimler safhasının kendine has prensipleri olarak şunlara ulasabildiğimi sanıyorum: 1) adil tenkid prensibi, 2) vazıh bir tekamül kanunu düşüncesi, 3) kaynak zikretmede diğer kültür dünyalarında olduğundan daha çok gösterilen gayret, 4) bilim tarihi yazarlığının 10.yy'dan itibaren ortaya çıkışı ve gelişmesi, 5) tecrübe ile teori arasında bir denge kurma prensibi ve tecrübenin araştırmada sistematik kullanılacak bir vasıta olarak yer alması, 6) uzun süreli gözetleme prensibi; bunun sonucu olarak rasathanelerin icadı, 7) bilimin sadece kitaptan değil, hocadan ve kitaptan öğrenilmesi; buna bağlı olarak ilk üniversitelerin ortaya çıkışı, 8) bilimin ve tedrisinin büyük sehirlere bağlı kalmayarak, hemen hemen bütün İslam dünyasına yayılıp küçük şehirlere kadar girmesi. Sf. 39-105
Sayfa 105 - TimaşKitabı okudu
Reklam
Ben mi? Bana Britanya İmparatorluk Nişanı? diye düşündüm. Alın başınıza çalın diye düşündüm. "İmparatorluk" kelimesini duyunca tepem atıyor; ba­ na köleliği hatırlatıyor, binlerce yıllık zulmü hatırlatıyor, ninelerimin nasıl ırzıııa geçildiğini hatırlatıyor, dedelerimin nasıl zulümlere uğradığını hatırla­tıyor. Bu imparatorluk kavramı yüzündendir ki aldığım Britanya eğitimi ka­ ra adamın tarihinin kölelikle başladığına ve hepimizin köle doğduğuna ve dolayısıyla özgürlüğümüzün sevecen beyaz efendilerimizce verildiğine beni inandırdı. Bu imparatorluk düşüncesi yüzündendir ki benim gibi kara insan­ lar gerçek isimlerimizi ve gerçek tarihi kültürümüzü bile bilmiyoruz. Kökle­rine takmış biri değilim ve kesinlikle bir kimlik bunalımını yok; gelecek ve tüm insanların siyasi hakları benim takıntım! Britanya İmparatorluk Şöval­ yesi Benjamin Zephaniah-Asla olmaz Bay Blair, mümkün değil Bayan Kra­liçe. Ben bütünüyle imparatorluk karşıtıyım ... Kraliçeye veya kraliyet ailesi­ ne karşı bir duygum yok. Bu kadar çok nefret ettiğim monarşi kurumudur, köleliği onayladığı için özür dilemeyi hâlâ reddeden monarşi
İslâm iskolâstiği Yunan an’anesinden, bilhassa yeni Eflâtunculuktan doğmuştur. Tamamıyla syncretique = telifçi bir düşüncedir. Yeni Eflâtun’culuk nasıl Aristo ile Eflatun’un arasını bulmaya çalışmışsa bu mektep de bir yandan o iki filozofu birleştirmeye, bir yandan da bununla yüksek dinî akideler, hikmetle şeriati telife çalışmıştır. İleride göreceğiz ki modern garp düşüncesiyle ortaçağ İslâm düşüncesi arasındaki bütün uzaklık ve ihtilâf, bu uzlaştırma gayretinin neticesine sıkı sıkıya bağlıdır. Avrupa Rönesansını idrak edemeyişimizin sebepleri orada görülecektir.
Fakat bu iki din ayrı ayrı nasıl birer istikâmet almış ki, İslâm ve Türk düşüncesi, ortaçağ kafası içinde kalarak Hıristiyan garp medeniyetinin bilhassa Rönesanstan sonraki yürüyüşüne katılamamış? Gelecek bahislerde bu esas temin bize göze izahları bulunacaktır.
İslâm şark içinde asırlardan beri Arap ve Acem kültüriyle yetişen Türk milleti. Yunan, Roma ve Hıristiyanlık tesirlerinin mahsulünden başka bir şey olmayan Avrupa kafasını benimseyebilir mi? Evet, çünkü bundan sonraki bahislerde görüleceği gibi İslâm şark, Akdenizlidir ve daha ziyade garplı sayılır. Evet, çünkü İslâm ve Türk düşüncesi, Yunan düşüncesini yalnız yaşamakla kalmamış, ortaçağda onu Avrupa’ya tanıtmıştır. Evet, çünkü İslâm dini Hıristiyanlığın bir antitezi değil, tekâmülülür.
Reklam
İslâm düşüncesi, bu dünyayı, önünde bütün arzuların susturulması gereken bomboş bir karaltı halinde görmez; bilâkis müslümanlığın Cenneti, hareketsizliğin ve tasasızlığın değil, dünyada yapılan iyi işlerin - ve ancak aksiyonun - mükâfatıdır.
Filozoflar Allah'ın bilgisini kendisine dair bilgi alanıyla sınırlamakla fiilen O'nu ölü durumuna getirmişlerdir.
Sayfa 760 - Hüccetül islam imam-ı gazali.Kitabı okudu
Garb medeniyeti bir an’ane mahsulü müdür? Bu an’ aneyi yaşamış olmadan o medeniyete giremez miyiz? Bu an’ane nedir? Bir Hıristiyan ve beynelmileliyeti var mıdır? Garb ve şark nedir? Kaç şark vardır? İslâm - Osmanlı Türkleri hangi şarktadır? İslâm şark ve Hıristiyan garb arasında bir mukayese ne netice verir? Lâiklik inkılâbı mızdan sonra Türk cemiyetinde İslâm an’aneleri yaşıyor mu? İslâm dini Türklerin Hıristiyan garb medeniyetini bütün an’aneler ile benimsemelerine engel midir? Türk düşüncesi, bugünkü Avrupa esprisinin (kafasının) temeli sayılan Yunan düşüncesini yaşamış mıdır? Tarihinde greko - lâtin kültürüne intibak teşebbüsleri var mıdır? Garb Rönesans'ını henüz idrak etmemiş midir? İlâh... gibi meselelerin etüdüne yarayan tam bir tablo meydana gelecektir. Bu sorguların cevap kadrosu dışında Türk inkılâbının izah edilmiş olmasına imkân yoktur.
Atatürk'ün İslâm'da birleşme diye bir düşüncesi katiyen olmadı. Çünkü Atatürk'ün millet anlayışında İslâmiyet'in yeri yoktur.
Sayfa 32
"(Ey insan!) Bulut, rüzgâr, güneş ve felek, senin eline ekmek vermek için çalışıp hizmet görüyor. O ekmeği gaflet etmeden yiyesin diye..."32 "Allah'ın emriyle onlar senin için böyle çalışırlarken, senin vazifeni yapmaman, boş oturman hiç yakışık alır mı?"
Sayfa 23
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.