Sonbaharların kralı gelirmiş meğer İstanbul'a
Ciğerlerimin filmini çektiler
Ciğerlerim artiz oldular icabında
Akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
Sigara figüran falan.
Ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
Uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
Ben bunu geç anladım.
Senin için şiir yazacaktım İstanbul
İsmini ağrı koyacaktım.
Oysa bir şiir niyeydi sanki
Yer içer sevişir miydi sanki bir şiir
Hamsi ısmarlar mıydı mesela bir şiir insana?
Fotoğraf çektirebilir miydi mesela hipodromda atlarla?
Rakı içebilir miydi Samatya'da
Bir şiir uyur muydu kuş gibi
başını alıp da kanatlarının altına?
Oysa bir şiir neydi sanki
Ben seni ciğerimin köşesindeki arıza kadar sevdim
Bir şiir seni bu kadar sever miydi sanıyorsun İstanbul?
__
Ciğerlerimin filmini çektiler
Ciğerlerim artiz oldu icabında
Akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
Sigara figüran falan.
Ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
İnsan bir kere âşık olmaya görsün.
Her şeyi sevdiğine yormaya başlıyor.
İzlediğim filmlerdeki kadınlar,
okuduğum şiirlerdeki kadınlar hep sen.
İstanbul'u da sana yoruyorum,
sonbaharı da...
Bu sonbahar hayatımın en uzun sonbaharı...
Fakat ne garip!
Sen hayatımdan azaldıkça,
sonbahar uzuyor.
Sonbaharı sana yormak,
belki de bu yüzden dünyanın en yorucu işi gibi geliyor.
Zor sahiden...
Zor.
Sonbaharda gitmekten söz ediyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben yitik bir zamanı arıyorum.
Ben seni arıyorum...
sonbaharların kralı gelirmiş meğer istanbul’a
ciğerlerimin filmini çektiler
ciğerlerim artiz oldular icabında
akut alevlenmiş kronik bir sonbahar gibi bakıyordu
sigara figüran falan.
ben kırmızı bir yaprağı oynuyordum esas kız olarak
uçuşuyordum, uçuşmakmış meğer benim anlamım
ben bunu geç anladım.
senin için şiir yazacaktım istanbul
Bağ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz
Biz neşâtın da gamın da rûzigârın görmüşüz
“ Dünya bağında hem sonbahar hem baharı gördük biz , Kederin de sevincin de rüzgâr gibi esip geçtiğini pekâlâ biliriz bu yüzden”
İstediğim, o kalabalığıyla beraber ruhu da değişmiş Beyoğlu'nda eğlenmek değil, ben ruhuma denk fakir İstanbul'un sokaklarında, serin bir sonbahar gününü bir harmani gibi sarınarak sadece yürümek istiyorum.
çerağan sarayı'ndan büyükdere'ye
üşümek sonbaharında eski çınarların
uzadığı yerlerde gizlice akşamların
başlayıp adeta kendini dinlemeye
kafeslerin ardında bol gözlü bir kadın
ansızın giydirilmiş ipek feraceye
bir çay yalnızlığı emirgan'dan öteye
değdikçe ısındığı yaldızlı bardağın
nedim'den