Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir çocuk düşünün Afrika'da günde 10 saat kakao tarlasında çalışıyor; Çikolata üretiminin ham maddesini yetiştirip büyütüyor ve hayatında daha önce " Hiç " çikolata yememiş, tadını bile bilmiyor... Bu ayıp bütün insanlığa yeter..
Bremen’de çok farklı bir dükkân açan Jacobs, sattığı ürünlerle ilgi çekti. Kakao, çay, kahve, çikolata, bisküvi, kaymak gibi ürünleri satmaya başladı. Dükkânına ilginin olduğu şüphesizdi. Fakat dükkânının yeri çok ıssızdı. Bu yüzden neredeyse iflâs edecekti. Bir miktar borç para bularak kentin işlek, ana caddelerinden birine taşındı. Böylece rahat bir nefes aldı, çünkü çok müşterisi olmaya başladı. Öyle ki, müşteriler özellikle önemli günlerde kapının dışarısına taşmaya başladı. Bu arada reklâma ve el ilânlarına önem verdi.
Tutku Yayınevi - Onlar Başardı, Siz de Başarabilirsiniz - Gerçek Yaşam Öyküleri
Reklam
Avrupalı kâşifler on yedinci yüzyılda tanıdıkları çikolata içeceğini kahvehanelere ihraç edince, çikolata Avrupalıların içecek tercihi olabilmek için çay ve kahveyle yarıştı ama kaybetti. Aslında kimsenin dile getirmediği bir şey vardı: Chocolatl sözcüğü "acı su" anlamında geliyordu, üstelik Afrika ve Güney Amerika'da kölelerin işlettiği tarlalardan akın akın gelen yeni ucuz şekerle tatlandırıldığında bile kumlu, yağlı ve ağır bir içecekti çünkü kakao çekirdeğinin yüzde ellisi kakao yağıdır. Çikolata bir iki yüzyıl daha konumunu korudu; ünlü ama kapış kapış satılmayan, egzotik bir içecek olarak kaldı.
Aztekler yepyeni bir yiyecek yapmayı da öğrenmişlerdi: çiko­lata. Gölün etrafındaki bereketli topraklar kakao ağaçları yetiştir­mek için idealdi. Kakao ağaçları, aşağı yukarı otuz santim uzun­luğunda kavuna benzer meyveleri olan küçük ağaçlardı. Kakao ağacının mor meyvesi karardığında, Aztekler meyveleri toplayıp, içlerini kazırlardı. Ancak meyvenin içindeki posa değil de, çekir­dekleri işlerine yarıyordu. Her bir kakao meyvesinin içinde otuz, kırk çekirdek olurdu. Aztekler bu kakao çekirdeklerini dövüp ince bir toz haline getirir, sonra tozu hamur haline gelinceye kadar mı­sır unuyla kaynatır, hamuru uzatıp inceltir, daha sonra içine vanilya ve bal eklerlerdi. Sonuç: çikolata.
Kakao ve sinaptik bağlantılar
Geçenlerde bir makalede kakaonun sinaptik bağlantıları güçlendirdiğini okumuştum. Yani bir konuşmadan önce çikolata yemek, o konuşmayı daha çekilir hale getiriyor sanırım" dedi.
Sayfa 187Kitabı okudu
ÇİKOLATA'NIN bitter gibi ACI HİKAYESİ
Aztekler, kakao ağaçlarından topladıkları meyvelerin tohumlarını, mısır unu ve acı biberle iyice karıştırıp dövüyorlardı. Daha sonra bu karışımın üzerine su ekleyip elde ettikleri köpüklü içeceğe de "acılı su" (Xocoliatl) adını vermişlerdi. Coğrafi keşiflerden (1492) sonra birçok insan gemilerini bu gizemli topraklara doğru sürmeye
Sayfa 134 - Elma YayıneviKitabı okudu
Reklam
Bir İtalyan lokantasında domates soslu spagetti, Polonya ve İrlanda lokantalarında bolca patates, Arjantin lokantasında onlarca farklı biftek çeşidi, Hint lokantasında hemen her şeye serpilmiş acı biberleri, İsviçre kafelerinde de çırpılmış kremalı koyu ve sıcak çikolata bulmayı bekleriz. Oysa bu yiyeceklerin hiçbiri bu ülkelerin yerel ürünü değildir. Domates, acı biber ve kakao Meksika kökenlidir ve Asya’yla Avrupa’ya ancak İspanyollar Meksika’yı fethettikten sonra ulaşmıştır. Jül Sezar ve Dante Aleghieri yaşamları boyunca hiç domatesli spagettiyi çatallarına dolayamadılar. William Tell hiç çikolata yiyemedi ve Buddha hiç yemeğine acı biber koyamadı.
Bir çocuk düşünün; Afrika'da günde 10 saat kakao tarlasında çalışıyor, çikolata üretiminin hammaddesini yetiştirip büyütüyor ama hayatında daha önce hiç çikolata yememiş, yiyememiş. Tadını bile bilmiyor. Bu ayıp bütün insanlığa yeter..
Avrupalılar Amerika’yı fethettiğinde, altın ve gümüş madenleri açtı­lar, şeker, tütün ve pamuk çiftlikleri kurdular. Bu madenler ve çiftlikler Amerika’nın temel üretim ve ihracat ürünleri oldu, özellikle şeker çift­likleri çok önemliydi. Ortaçağda şeker Avrupa’da nadir bulunan lüks bir üründü. Ortadoğu’dan fahiş fiyatlara ithal edilir ve genellikle kocaka­rı ilaçlarında ve bazı yiyeceklerde, sır gibi saklanan bir malzeme olarak kullanılırdı. Amerika’da kurulan şeker çiftliklerinden sonra Avrupa’ya giderek daha fazla şeker ulaşmaya başladı, Avrupa’da şekerin fiyatı düş­tü ve insanlar şekerli ürünlere karşı büyük bir ilgi gösterdiler. Girişimci­ler bunu, çok büyük miktarlarda tatlılar üreterek karşıladılar: pastalar, kurabiyeler, çikolata, şekerleme ve kakao, kahve ve çay gibi tatlandırıl­mış içecekler. Ortalama bir İngilizin şeker tüketimi 17. yüzyılın başında sıfırken 19. yüzyılın başında sekiz kilograma çıkmıştı.
Sayfa 325Kitabı okudu
158 öğeden 101 ile 110 arasındakiler gösteriliyor.