aslında kabukları koparılmış iki kaplumbağa yavrusu olduğumuzu düşünüyordum, iki kabuksuz kaplumbağa gibi birbirimize sokuluyor, birbirimize sığınmaya uğraşıyorduk.Eğer koparılmamış olsaydı kabuklarımız birbirine çarpar, birbirimize sokulmamızı önlerdi, hikâyelerimizi bu kadar çabuk anlatmazdık. Biz anlatmamak üzere eğitilmiştik, kimliğimizi sırtımıza yazarlar, kabuğumuzu sıkıca üstümüze kapatırlardı, böylesine çabuk ele vermezdik kendimizi.