Büyük adamları anlamak zordur, dertlerine ortak olup, yüksünmeden taşıdıkları yüklerini üleşmek çok daha zordur. Koca bir ömrün adandığı, uğruna sıkıntılar çekilen, hor görülen, cemiyetten tecrit ettiren davanın ne ve ne için olduğunu fehmetmek ise oldukça elzemdir.
Üstad'ın eserlerini okurken Salih Mirzabeyoğlu'nun "Mevzuunda
Uzun süredir sevgilisi olmayan insanlar belirli bir raddeden sonra hayatlarında kimseyi istemezler.
Sezai Karakoç'un da dediği gibi;
"Yüreği soğuyanın savaşı biter."
"Benden bakıp seni görmek ne güzel." şiirin sahibi Abdurrahim Karakoç'un bu dizesidir ölçümüz. Kem bakışlara yer yoktur yöremizde. Gözler ki güzele güzel bakıp manevi dokunuşunu hissettirir her nazarında. Eve yorgun geldiğimde eşimin o tatlı güler yüzü alır tüm yorgunluğumu. Hz. Ali'nin Fâtıma annemizin yüzüne baktığında tüm yorgunluğum gidiyor dediği gibi. Geçen yıllarımızı anlatmak istediğimizde huzur kelimesi beliriyor hep.
Ben O'na;
"Hangi köşesinde huzur, O köşesinde sen." şiiriyle başlamıştım. İşlerimi yaparken eşimin getirdiği bir fincan kahvenin verdiği mutluluğu hiçbir şeye değişemiyorum. Ne zaman düşsem beni en güzel cümlelerle elimden tutup kaldırır. Eş olmanın güzel yanları bunlar. Bir şeye üzüldüğümüzde çayımızı sandalyemizi alıp bazen sessizce otururuz bazen de kitaplarımızı açıp süre tutarak kitaplarımızı okuruz. Herkes okuduğu kadarını anlatır yeni bir bilgi öğreniriz.🕊️
✧ youtu.be/h42vNPTmk_s?fea...
Sezai Karakoç 'u okumak, okurken satırları arasında dem almak, huzuru koklamak ve özümsemek muazzam bir yolculuk zannımca. Her bir eserinde, ruhunuzun kıyısında benliğiniz ile başbaşa kalıp, onu dinlemek, dinlenmek ve öğrenmek ise bu yolculuktan payımıza düşen en nadide
Sezai Karakoç'u incelemek öyle pek harcım değil. Hakettiği övgü dolu kelimeleri bir araya getirmekte son derece zorlanıyorum.
Etkileniyorum, hayretler içinde kalıyorum. Adeta kelimeleri raksettiriyor. Büyüleyici bir senfoni oluşturuyor.
Değindiği konular, parmak bastığı detaylar o kadar hayati ki, işte sorunumuz bu; bunu tutup düzeltsek her şey yoluna girecek tarzı bir havaya sokuyor. Tabiri yerindeyse gaza getiriyor.
Aslında evet o kadar basit ve imkansız derecesinde de zor. İnsanız sonuçta ve apaçık sorunu düzeltmeye muktedir değiliz.
Karakoç'un da dediği gibi metafizik gerilim yoksunluğundan..
Bizi ateşleyecek, o dokunuşu hayatımıza, dünyaya uygulayacak bir metafizik gerilim eksikliği ne kadar ciddi bir tahribat boyutuna ulaşmış okuyup görelim.
Hangi noktada düştük ve hangi güçle tekrardan hayat bulacağız sorusunun derin, yerinde bir tespiti.
NİÇİN FELAK SÛRESİ?
Felak Sûresi'ni her zaman (ama özellikle de sıkıntılı durumlarda) okumamızın pek çok hikmetinden birine temas edeceğim.
Felak sûresinin ilk âyetinde geçen bir kelimenin anlamı bu hikmeti ele veriyor.
İlk âyete geçmeden şunu belirtelim:
Sûrede dört şeyden Allah'a sığınmamız isteniyor:
a) Yarattığı şeylerin
Ramazan ayının başlangıç arefesinde İstanbul'un ikinci tepesini kendisine yurt bellemiş olan Nur-u Osmaniye Camii'nin avlusunda otururken şu alıntısı gelmişti aklıma Karakoç'un:
"...ve oruç tutmak, insan yüreğini canlı, cıvıl cıvıl sesli kuşlarla doldurmak değil midir?"
Sıcak bir İstanbul gökyüzünün altında bir meltem estirmişti