"Gençleri suçlamayın, kendinizi suçlayın.Siz onları nasıl yetiştirir, nasıl terbiye ederseniz, öyle büyürler. Peki sizin verdiğiniz terbiye nedir? Anneler mutfak, alışveriş, temizlik, çamaşır gibi ev işleri ile meşgul; babalar ise görevleriyle, ticaretle, kendi işleriyle. Gece geç saatlere kadar kafe ve kulüplerde oturup kağıt oynuyorlar.
Çocukları ile hiç ilgilenmiyorlar. Hem zamanları yok, hem yoruluyorlar, hem de bıkıyorlar. Çocuklarıyla konuşmuyorlar, hayatlarıyla ilgilenmiyorlar, boş zamanlarında biraz sarılıyor, onlara şekerler, oyuncaklar veriyor, sonra da "haydi gidip kendi kendinize oynayın" diyerek başlarından savıyorlar. Başka bir ifadeyle, "başımızdan çekilin, istediğinizi yapın, sadece bizi rahatsız etmeyin" demiş oluyorlar.
Çocuğun zihni, çocukluk çağını geçirdiğinde, ekilmemiş tarlalar gibi çoraklaşır. İyi bir şey ekilmez hale gelir. Çocuklara iyilikten, doğrudan, sevgiden bahsederken bile genellikle taşlaşmış, sert, sadece kuru, basmakalıp, yabancı kelimeler söylüyorlar.
Çocukların ilgisini nasıl çekebileceklerini ne biliyor ne de umursuyorlar. Duyarlı ruhlarına dokunamıyorlar.
Doğruyu söylemek gerekirse ister kendi anne babası olsun ister, akrabaları tarafından yetiştirilsin, çocuklar öksüz gibi büyür.
Çocukların belki karınları doyuyor, iyi giyiniyor, sağlıklarına dikkat ediliyor, ancak zihinlerinin ve ruhlarının sağlığı saflığı ve güzelliği için çok az emek sarf ediliyor.