“Çocuk masumiyeti miti, diyordu, Kayıp Cennet mitinin piçleştirilmiş, iyimser ve kolaycı bir türüdür.”
San Cristóbal yoksul bir kasabaydı. Muhteşem manzaralı ama yoksul bir kasaba.
Sosyal Hizmetler Bakanlığı memuru, San Cristóbal da büyümüş ve hali hazırda küçük bir kızı olan keman öğretmeni ile evlenmişti. Mutluluğu ayakları yerden kesilecek kadar güçlü olarak tarif edilebilirdi. İş teklifi aldığında ise heyecanla kasabaya taşınıyor yeni aile. Hikaye de asıl buradan sonra başlıyor..
Bu çocuklar nereden çıktı?
Kasabada dokuz-on üç yaş arası çocuklar ortaya çıkmıştı. Ne zaman geldiler, nasıl geldiler kimse bilmiyordu. Fark edilmemeleri ve bu kadar alışılmış olmalarının yanı sıra sayıları da bir o kadar ilginçti.Otuz iki tane dilleri anlaşılmayan çocuk..
‘Nereden çıktılar?’ sorusundan önce belki de şu soruyu irdelemek gerekir. Bu çocuklar neden bu kadar geç fark edildi? Küçük, yoksul bir şehirde birden ortaya çıkan 32 küçük dilenci-ve daha birçok şeylerdi-. İnsan ilk duyduğunda hayret ediyor. Nasıl fark edilmez? Ama kim sokaktaki insanların yüzü olduğunu hatta bir varlığı olduğunu fark ediyor? Yanından geçtiğiniz sayısız insanlardan sadece biri..
Işıklar Ülkesi, varlığı da yokluğu da sorun olan ‘Otuz İkiler’in hikayesi. Yazar; çocuklar, insanlar hakkında o kadar iyi gözlem yapmıştı ki diğer kitabında da ifade ettiğim gibi cümleleri insanı rahatsız edecek türdendi. Rahatsız etmesinin sebebi de huzursuz eden gerçeklerle yüzleştirmesiydi.