Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ben ölürsem ölürüm bir şey değil;  ne olursa garip eşyama olur. bir hayır sahibi çıkar mı dersin,  mektuplarımı iade edecek? ya kitaplarım, ya şiir defterim? yanarım bakkal eline düşerse,  kim bilir bu döşekte kimler yatar,  hangi rüyaları örter bu yorgan! el sırtında böyle zarif duramaz,  ısmarlamadır elbisem, pardesüm;  her ayağa göre değil kunduram;  bu kravat ben bağladıkça güzeldir;  bu şapkayı kimse böyle giyemez.
İnsanoğlunun günümüzdeki aptallıkları, bütün varını savaş için insanları öldürmeye harcama çabaları sanırım uzun sürmeyecektir. O zaman işte geçmişimizi aramaya yöneleceğiz. İnsanlık gelmişiyle geçmişiyle bir bütündür. Nereden geldiğimizi, kimler olduğumuzu, neler yarattığımızı, bütün bu işleri nasıl becerdiğimizi bilmiyorsak ne yapacağımızı da o kadar kolay bilemeyeceğiz. Düşünelim ki, binlerce tablet okunmuş, onlarca Gılgamış, Kumarbi, İlyada çıkmış. Yeni heykeller, seramikler, nakışlar, oyuncaklar, kabartmalar, evler... Kim bilir o zaman insanlığımız, kültürümüz ne kadar zenginleşecek. O zaman Akdenizin bir bütün olduğunu, Akdenizin dünyamız üstünde ayrı bir kimliği, kişiliği bulunduğunu daha iyi anlayacağız. Zengin bir Akdeniz kültür çemberinin iyice pekişmesi insanlığımıza neler, ne olanaklar kazandırabilir, düşünebiliyor muyuz? Şimdiye kadar Akdeniz kültür dünyasının dünyamıza getirdikleri azımsanmayacak kadar büyüktür.
Reklam
Yumu
Beklemli günler geçti, İçimden kimler geçti; Biri bilir diyordum.
Ahmet Rasim’den İstanbul’u Okumak… Bir güz akşamı insanın içini yakan, içini ürperten bir rüzgar esiverir aniden İstanbul’da. Hava yavaşça aydınlığını yitirir, yerini kurşun gibi bir gök alır, ardından kararır iyice…Telaşlı İstanbul trafiği akmaya çalışır, cılızlaşır saatler ilerledikçe. Gece yüzünü gösterir bir başka aleme dalar akşamcılar… Bir
Sayfa 213Kitabı okudu
TEREKE Ben ölürsem ölürüm bir şey değil; Ne olursa garip eşyama olur. Bir hayır sahibi çıkar mı dersin, Mektuplarımı iade edecek? Ya kitaplarım, ya şiir defterim? Yanarım bakkal eline düşerse, Kim bilir bu döşekte kimler yatar, Hangi rüyaları örter bu yorgan! El sırtında böyle zarif duramaz, Ismarlamadır elbisem, pardesüm; Her ayağa göre değil kunduram; Bu kravat ben bağladıkça güzeldir; Bu şapkayı kimse böyle giyemez.
Karımın bana, başkalarına ve kendine duyduğu güvensizliğin karşılığıydı hepsi. Maddeleşmiş güvensizlikti. Kuşkusuz, aldığı her eşya onun içindeki bir gediği kapatıyordu ve kim bilir ne zaman açılmıştı o gedikler, kimler açmıştı, nasıl açmıştı ve kim bilir kaç yıldan bu yana serin rüzgârlar geçiyordu oralardan?
Sayfa 31
Reklam
Bu evi kimler yaptırmıştı, o günden bu güne kaç aile barındırmıştı, kim bilir. Şimdi dalları çalılaşmış gül fidanlarını kocasıyla el ele mi dikmişti kadın? Yoksa erkenden işe giden kocasının ardından, yalnızlık ve mutsuzluğunu bahçedeki güllerle mi gidermişti? Yaşlanmış ağaçlara, dalları kurumuş güllere baktım uzun uzun... Geride kalmış acı tatlı hatıralarla dolu yaşamları düşündüm.
HANCI Bilir misin hancı, bu güne kadar Hanından kaç yolcu çıktı bu yola? Sıladan gurbete giden yolcular Kaç damla göz yaşı döktü bu yola? Getirmeden bu yolların sonunu,
Muzaffer İzgü (29 Ekim 1933 - 26 Ağustos 2017)
Telsizler hemen çalıştı: “Konuk, ayı avlamak istiyormuş!” Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden… O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte. Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte. Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
Kim bilir şimdi kimler var düşüncende... Ve kim bilir sırf sen bil gülücük attın diye, kimler kendini şair sandı oralarda...
Geri157
869 öğeden 856 ile 869 arasındakiler gösteriliyor.