Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ve birini sevmek, insanaı umutsuzluktan kurtaran bir şeydi.
Sayfa 183Kitabı okudu
Aşık olduğuna nasıl bu kadar emin olabildiğini sordum. “ Çünkü beni uçuruyor, ayaklarimi yerden kesiyor, yakınımdayken o kadar heyecanlanıyorum ki ellerim titremeye başlıyor ve onu öpmek istiyorum,” dedi başını eğerek.
Sayfa 183Kitabı okudu
Reklam
Onu görür görmez kendimi kendimi bu kadar iyi hissetmemin sebebinin ne olduğunu anladım.
Sayfa 182Kitabı okudu
O, içine girdiği labirenti dışarıdan göremiyordu; benim yaş yaşıma geldiğinde, geride bıraktığı her şeyi daha net gören insanın geri dönüp bir kez daha yaşamak istemesi de bu yüzdendir ya zaten.
Sayfa 151Kitabı okudu
MODERN TEKNOLOJİ insanı yeryüzünden uzaklaştırır. Uçaklar ve uzay gemileri yeryüzünün yerçekimini insanın elinden alır. Yeryüzü, uzaklaştıkça küçülür. Yeryüzü, üzerinde ne kadar hızlı hareket edilirse, o kadar daralır. Yeryüzü üzerinde, mesafeleri kaldırmaya yönelik her girişim insanla yeryüzü arasındaki mesafenin de giderek artmasına yol açar. Böylelikle, insanı yeryüzüne yabancılaştırır. İnternet ve elektronik posta coğrafyayı, hatta yeryüzünü ortadan kaldırır. Elektronik posta, nereden gönderildiğini belli edecek tek bir işaret barındırmaz. Bir mekânı yoktur. Modern teknoloji insan yaşamını yeryüzünden yoksun bırakır. Heidegger'in "zemin üzerinde durma" (Bodenständigkeit) felsefesi, insanları tekrar yeryüzüne döndürme ve tekrar oluşsallaştırma girişimidir.
Bu da kuru buzu tünele koyanın başka biri olduğu ve Hayes yapmış gibi gösterdiği anlamına geliyordu. Havada cinayet kokusu vardı.
Reklam
"...toprak kokusu -ki benim bu dünyada annemin kokusundan son en çok sevdiğim kokudur..."
En çok akşamları duyuyorum zamanın acısını. Bir kan­dilin yağı bitmiş de fitili yanıyormuş gibi garip bir is kokusu yayılıyor eşyalardan. Eskimeyi hiç bu kadar yakın ve yoğun yaşamamıştım. Duvarlar bir sünger gibi emiyor gün boyu sokaklardan topladığım sesleri. Işık, sevinç ve hareket yeri­ni koyu bir gölge, bir dip yalnızlığına bırakıyor. Geriye bir iç çekiş, bir uğultu, bir sayıklama gibi kendi sesim kalıyor, aynalara buğular düşüren. Kitap, şarkı, sigara ...
Bu üç İbrahimci dinin en eskisi ve diğer ikisinin bariz atası olanı Yahudiliktir: Aslen cinsel yasaklara hastalıklı bir şekilde takıntılı, yanmış insan eti kokusu eşliğinde, rakip tanrılar karşısında üstün görülen ve seçilmiş bozkır kabilesinin ayrıcalıklı sayıldığı öfkeli, oldukça kaba bir tek Tanrıya dayalı kabile inancıdır. Hristiyanlığın temeli, Filistin'in Romalılarca işgali sırasında Tarsuslu Paul tarafından, Yahudiliğin daha merhametli ve daha az ayrıcalıklı tek tanrıcı bir mezhebi olarak atılmış ve sadece Yahudi ırkına özel olmayı aşmış, dünyanın geri kalanını da hedeflemiştir. Birkaç yüzyıl sonra Peygamber Muhammed ve takipçileri Yahudi orijinalinin katı tek-tanrıcılığına yeniden döndüler ama ayrıcalığını yine bir kenara ittiler. Ve inancı yaymak için güçlü bir askeri fetih ideolojisi ekleyerek, yeni kutsal kitap Kuran'ın üzerinden İslam'ı kurdular.
Sayfa 63 - Bölüm 2 - Tanrı Varsayımı, Tek TanrıcılıkKitabı okuyor
Gençliğin dört umdesi vardır. Vatan kokusu, kitap kokusu, oğul kokusu ve yârin kokusu. Benimse gençliğim vatansız, evlatsız ve yârsız. Tek umdem, yegâne uhdem, İçimdeki aşk ateşini avucuna teslim edeceğim şeyh.
Reklam
Bir tanem, Yine o yalnız anlardan biri. Radyoda kederli bir şarkı. Uzaklarda huzursuz bir hayvan gibi homurdanan şehir. Radyodaki şarkı özlemle dolduruyor geceyi. Gece tıpkı benim gibi iç geçiriyor. Özgürlük yasak bana, sen yasaksın. Anılarınla oyalıyorum kendimi. Özleminle onarıyorum. İyi ki özlemin varmış diyorum, yoksa dayanamazdım, ya aklımı
adresini bulamayan mektuplar
Söz bir akıştır,harf harf kağıda dökülen. Göz birzarftır,mazrufun elinde yırtılarak sökülen. Yürek bir mektuptur, nâme nâme kanla yazılan. Nice söyleyemediklerimiz vardır, dil lâl olur pusar. İnsafa gelir "el aman "diye kalem yazar. Kiminin mektubu bahtı gibi kapalıdır,açan okuyamaz. Kiminin mektubu tarumardır,açılsada rüzgara savrulan. Alın yazımın ağını mezar taşıma, doymamış sevdalığımı sararmış sevgiliye bırakıyorum. Hayattan varsa alacağım,üstü kalsın terk-i sevda mağdurlarına. Taş duvarlarla ne konuşulur? Bunu benim gibi hergün yavaş yavaş kül olan bilir. Duvarlardır yangınım islerime boyanan. Bir insanın gözyaşlarının neler yazdığını belki okuyabilirsiniz,ya benim gibi gözyaşlarını içine akıtanı kim okuyabilir? Kalemime sığınıp içimi yazıya döküyorum yeniden. Usul usul geliyorum ey kalem. Ürkütmememekten değil, ürkmekten usul usul geliyorum. Bir sıçrayışın ihtimal hali kokusu damlıyor,yazmak eksiltir. Susa susa geliyorum ey kağıt! Farkında olarak değil fark etmeksizin susuyorum. Ardından dumanı bile tütmeyen bir köz ateş bıraktın ey aşk !... Bir hayatı karanlıklara boğmak bu kadar kolay mı ?.. Yüreğimden kopan bir elin parmak uçlarındaki zehri tadıyorum şimdi.. Kalemlerin yazdığı yazıların mahkumuyum sevgili....
Günaydın
Çayın suyu kaynıyordur, bir ağaçtan bir yaprak düşüyordur, bir korna sesi, ıssız bir dağ başında sabahın güneşine birden patlayıveren bir kır çiçeği mazot kokusu, unutulmuş bülbül sesi, kır çiçekleri üzerine serpilmiş sakin, arı çiy tanecikleri, motorlar ve fabrikalar, zift kokusu, güneşte eriyen bir nesneler, hep bunlar, her yerde, aynı anda..
Zehirli bir kitaptı bu. Sayfalarına sanki ağır bir tütsü kokusu sinmişti de insanın beynini bulandırıyordu. Cümlelerin akışındaki tempo bile bir dalgınlık verir gibiydi..
çünkü toprak kokusu yaşadığını duyuruyordu ona.
Sayfa 182Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.