Finlandiya’nın bugünkü hâliyle, çocukluğundaki durumunu kıyaslarken,
şöyle bir tablo tasavvur ediyorum:
Büyük bir harabe ev... Bütün pencereleri örtük... Dışarıdan bakıldığında
metruk bir ev izlenimi veriyor... İçerisi karanlık, boğucu, rutubetli ve ağır havası
olan bu ev, büyük bir mezarlığı andırıyor. Ama birtakım genç, korkusuz ve güçlü
insanlar çıkıp geliyor. Çok neşeli ve zeki insanlar... Hemen evin perdelerini
çekip, pencerelerini açıyorlar. Evin içine gün ışığı, temiz hava ve çiçek kokuları
doluşuyor. İçeriye canlılık katıyor. Binanın dışı da onarım görüyor, yenileniyor.
Çevredeki insanlar da artık cinli-perili bir evden kaçar gibi bu evden
uzaklaşmıyorlar. Yanına gelip, yenilenen binayı hayranlıkla seyrediyorlar.
İşte böyle bir değişim, her ülkede, her kentte, her ilçede ve unutulmuş,terkedilmiş her köyde yaşanabilir. Bunun için yalnızca dinamik fikirli, uyanık
ruhlu ve uygarlık yolunda çalışmaktan yorulmayan, usanmayan; aksine heyecan
ve zevk duyan insanlara ihtiyaç vardır.