Sağ gösterip sol vuran bir kitap desem yanlış olmaz sanırım. Kitabın başlangıcında bir aşk hikayesinin detaylarını öğreneceğinizi beklerken, bambaşka bir hikayenin kucağına düşeceksiniz.
24 saatlik süreçte bir kadının birbirinden farklı duyguların peşinde savrulduğunu izlemek..evet izlemek diyorum çünkü öylesine güzeldi ki betimlemeler, okumadım, gördüm, duydum, dokundum. Aslında “bir” kadının değil, “her” kadının yaşamındaki 24 saate örnek niteliğinde. Hangimiz siyahla beyazın iç içe geçtiği duygu devinimlerine kapılmıyoruz, hangimiz ben her an ama her an sadece mantığım ile hareket ederim diyebiliyoruz ki?
Zweig’ın diğer kitapları ile kıyaslarsam üstlere koymam ama yine de okunası...