Uzun bir aradan sonra herkese merhaaba, bu aralar elime aldığım kitapları eskitiyorum, gaza basacağım artık..
.
Günlerimi verdiğim "Efruz Bey" ile geldim bu defa. İlk kez Ömer Seyfettin okudum, memnunum. Kitabı sahaftan almıştım, oldukça eski ama basım yılı yazmıyor. Haliyle dili, o zamanlara göre sade olsa da, yordu beni. Kitabım dağılacak diye sayfaları nerdeyse açmadan okudum. Okurken içerikten çok fiziksel olarak yoruldum sanırım
Gelelim romanımıza; gazetede tefrikalar halinde yayınlanmıştır. (Kitapta ek olarak, Efruz Bey'in çevresine bağlı bağımsız hikayeler de var.)
.
Ömer Seyfettin'in ele aldığı "Efruz Bey" her dönemde ülkemizde ve dünyada görülen, aydın kılıklı, burjuvavari görünümlü zavallı mı zavallı bir 'tip'tir. Hiçbir şey bilmeyen, asla anlattığı gibi olmayan Efruz Bey yeri geldi Jön Türk gibi davrandı; meşrutiyeti ilan ettirdiğine halkı inandırdı, yeri geldi asilzade oldu, alim oldu. Halkı coşturdu, her defasında üç günde kendini sevdirdi, üç günde unutuldu.
Trajikomik bir şekilde anlatılmış, ne yazık ki Efruz Beyler hâlâ var, üzülürsem ona üzülürüm.
.
Ömer Seyfettin, Efruz Bey'e hitaben ne demiş "Herkes seni - bizzat kendi kadar- tanır Efruzcuğum. Bugün hiç kimse sana yabancı değildir, çünkü sen 'hepimiz' değilsin, değilsen bile hepimizden bir parçasın."
Aslında Efruz Bey'i en güzel özetleyen cümle şuydu: " Efruz Bey yalnız şifahi bir muharrir değil, aynı zamanda şiirsiz meşhur bir şair esersiz meşhur bir dahi, ilimsiz meşhur bir âlimdir. Kanatsız kuş, kambursuz deve ve gagasız leylek gibi bir harika."