Heyoo, bugün çağdaş Japon Edebiyatı’nın en önemli isimlerinden Yukio Mişima’nın Denizi Yitiren Denizci kitabıyla karşınızdayım.
Romana geçmeden önce yazar Mişima’nın kariyerinin zirvesindeyken intihar ettiğini söylemem gerek. Annesinden ve babasından uzakta problemli bir çocukluk geçiren yazar, Tokyo’daki Ichigaya Kampı’nı ziyaret ederek kamp generalini sandalyeye bağlamış ve manifestosunu okuduktan sonra seppuku yaparak intihar etmiş.
Denizi Yitiren Denizci, yazar Mişima’nın sıkıntılı psikolojisini ve bilinçaltını yansıttığı çarpıcı bir eser aslında. Kocasının beş yıl önce kaybeden Fusako ile on üç yaşındaki oğlu Noboru birlikte yaşarken denizci Ryuji hayatlarına dahil oluyor. Denizle bütünleşen, denizden başka yakını olmayan ve ömrünü gemilerde geçiren Ryuji, Fusako’ya aşık oluyor. Denize tutkusu olan Noboru’nun, anlattığı hikayeler sebebiyle kahraman saydığı denizci Ryuji’yi zamanla sıradan bir adam olarak görmesi kurguyu farklı bir boyuta taşıyor.
Noboru’nun yer aldığı, yönetiminde Şef adında bir çocuğun bulunduğu 6 kişilik çete, kendilerinin diğer insanlardan üstün olduğunu düşünerek hareket ediyor. Yavru kedi öldürüp organlarını deşmek gibi vahşet içeren eylemlerde bulunan çete, “baba” kavramına öfkeli şekilde karşımıza çıkıyor.
Uzakdoğu kültüründen izler taşıyan ve geleneksel aile tablosunu yıkan eser, soğukkanlılığı sonuna kadar hissettiriyor. Gerilimin en yüksek olduğu anda sonlandırılan romanı herkes okumalı. Kesinlikle tavsiye ediyorum.