Sevgili Milena!
1919'da Prag'da bir cafede öykülerini Çekçe'ye çevirmek isteyen Kafka ile yollarınızın kesiştiğini biliyoruz. 23 yaşında ve evli bir kadın olarak açık kapı bırakmanız ve Kafka ile mektuplaşmanız etik miydi? Sizi yargılamıyorum ve hesap sormuyorum size; ancak Balzac'ın Vadideki Zambak'ındaki Henrietti kadar olamadınız ya, pes doğrusu!
Ya Siz, sürekli korku, karamsarlık, çaresizlik, kendini değersiz hissetme duyguları içerisinde olduğunuz için bir türlü sevemediğim (sonsuz saygı duyduğum) Kafka! 36 yaşında ve nişanlı bir erkek olarak, evli bir kadına duyduğunuz aşkı anlatan mektuplaşmalar sizce doğru muydu?
Ve Siz, Max Brod! Kafka'nın en yakın arkadaşı olarak ölümünden sonra yakılmasını istediği ve size emanet ettiği mektuplara böyle mi sahip çıkılırdı?
Ya ben, kendim! Evet bir okur olarak ben, utanç duymadım mı, huzursuz olmadım mı sanıyorsunuz, iki insanın özelini, sırlarını okuyor olmaktan?
İmkansızlıklar ve kavuşma ihtimallerinin olmayışı üzerine kurulu bu ilişki sizce aşk mıydı? Tutku mu? Yoksa bir saplantı mı?
Kafka'nın o melankolik hali içimi kararttı hakikaten. Milena'yı çok yüceltmesi, idolleştirmesi, kendi varlığını hiçe sayması, ve tüm varlığıyla kendini Milena'ya bağlaması günümüzde rastlanması mümkün olmayan garip bir olguydu bence...
Her ne kadar empati kurmaya çalıştımsa da olmadı o yüzden kızgınlığım için beni bağışla Milena, Kafka ve Max Brod...