Merhaba sevgili okur,
Amado uzun zamandır haberdar olduğum bir yazardı ama okumak kısmet olmamıştı. Ülke edebiyatlarını karşılaştırdığımda her birinin farklı bir frekansı olduğunu hissediyorum. İnsan aynı insan, öyle ki zalim de mazlum da aynı, yaşananlar benzer şeyler ama bunun yaşanışı da edebi yönü her ülkede başka bir tınıda yankılanıyor.
Kitaba değinecek olursam, ilk yarısında tarumar oldum. En dirayetli insanı bile ağlatacak türden, fazlasıyla etkileyici bir dram. Diğer yarısında ise ideoloji ön plandaydı ve haliyle daha durağan ilerliyordu. Kitap sanki iki bölümden oluşuyor gibiydi.
Okurken kendi kendime dedim ki: “Bu nasıl bir hayat? Nasıl bir dünya yaşıyoruz?” Diogenes’in cevabı hazırdı “B**tan” ve haksız da sayılmaz. Bu “b**tan” dünyada iyi ki edebiyat var… Hoş, edebiyat karın doyurmaz, derler ya neyse…
İdeolojik açıdan herkese hitap etmeyebilir belki ama edebi açıdan okumanızı tavsiye ederim efenim. Puanım: 9/10
Kitabın içeriği hakkında hiçbir şey bilmek istemiyorsanız alıntıyı okumayınız efenim.
Kitabı bir alıntıyla anlat deseler bu alıntıyı seçerdim
“Asla bitmeyen bir yolculuktu bu, bir bardak suyun bir başka bardaktakine benzediği gibi birbirine benzeyen adamlarca tekrar tekrar başlayan bir yolculuk.
…
İsimler değişse de göçmenler hep aynıydı. Yüzleri birbirinin aynıydı, açlık aynıydı, kadercilik aynıydı, yürüyüşlerindeki azim aynıydı. Taşların, dikenleri, yılanların, kertenkelelerin üstesinden gelip Caatinga’yı aşarak taşı toprağı altın olan Sao Paulo’ya gidenler ve ne toprak ne de altın bulabilmiş olarak Sao Paulo’dan dönenler…”