254 sayfa · İlk Yayın Tarihi: Haziran 1947
Reklam

Yorumlar ve İncelemeler

303 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
25 saatte okudu
Albert Camus'nun varoluşçuluğu Cezayir'in Oran şehrindeki bir veba salgınında ve bu salgınla mücadele eden bir grup insanın ölüm karşısındaki acizliğini anlattığı romanı. Kuşkusuz Camus'nün trajik bir olayı basit bir şekilde dramatize ederek anlatması, idealize edilmiş yapay karakterler yaratması beklenemez. O yalnızca insanın varoluş sorununa farklı bir bakış açısı getirmiştir. Roman, düşünmeyi ve sorgulamayı seven her insanın zevkle okuyacağı türden.
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma
272 syf.
10/10 puan verdi
Camus’un Evreni
“Bir hapsedilmişliği başka bir hapsedilmişlikle göstermek, gerçekte var olan herhangi bir şeyler göstermek kadar mantığa uygundur.” Daniel Defoe Camus’un romanının girişi için seçtiği bu alıntı kendi varoluşundaki labirentten çıkış yolu arayan insanın içinde bulunduğu haleti ruhiyeyi, tam bir nokta atışıyla şapka çıkartacak ustalıkla tasvir
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 201521,8bin okunma
282 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
NOT : Veba = Covid-19 Günümüz salgınını görerek okuyup anlayabileceğiniz harika bir kitaptı. Belki 2019 da bu kitabı okumuş olsaydım bu kadar güzel anlamış olamazdım. Virüsten önce okumuş olanlar bir kez daha okuyabilir. Anlatımı çok güzeldi, insanların ruh halleri, yaşanılan olaylar çok güzel resmedilmiş. Olayların içeriği çok üzücü, olsa da karamsarlığın baş karakterler de olmaması çok ince bir mesajdı. Herkes yorgun, bitkin, darmadağın, korkuyor... Şuan bizde aynı durumları yaşıyoruz. Onlardan farkımız bizlerin teknolojisi daha iyi. İletişim kanallarımız çok çok üst seviyede. Şuan ki salgın dönemimizi görünce seviniyorum. Çünkü adamlar zamanında nelerle uğramış. Bizimki de zor evet ama her şey bizim elimizde. Kitabın sonunu daha doğrusu vebanın nasıl bittiğini merak ediyordum. Kendi bir anda çıktı ve gitti. Yazarın da dediği gibi belki şuan da uykuya daldı. Bir gün insanları cezalandırmak için geri uyanıp gelebilir... Sanırım geldi de. Denemek isteyenler için harika bir kitap tavsiye ederim. Keyifli okumalar.
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma
303 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Albert Camus'nün felsefe anlayışı, dünya ve siyasi görüşü, dine yaklaşımı bir kenara bırakılırsa kitabı bir cümleyle özetleyebilirim: "Cezayir'in Oran şehrinde 194... yılında yaşanan veba salgını anlatılıyor." Ama durum öyle değil... Camus, ne veba hastalığını açıklayacak bir tıp doktoru, ne de 1940-1949 yılları arasında Cezayir'de
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma
304 syf.
5/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Cezayir'in Oran şehrinde patlak veren bir veba salgınına karşı mücadele eden insanların hikayesini anlatan
Albert Camus
Albert Camus
'un "
Veba
Veba
" romanı... Salgının şehirdeki herkesin hayatını alt üst etmesiyle birlikte, insanların kendi hayatlarının ne kadar değerli olduğunu sorgulamalarına sebep olur. Roman boyunca, karakterlerin hayatlarına ve ilişkilerine odaklanılırken, salgının insanların hayatlarına nasıl müdahale ettiği gözlemlenir.
Albert Camus
Albert Camus
, insanların bir kriz durumunda nasıl davranabileceklerini, insanlığın dayanıklılığını ve insanın ne kadar dayanıklı olabileceğini sorgulatarak, birçok mesaj verir. Ancak, bunlara rağmen kitabı beğenmedim. Öncelikle, kesinlikle bir çok bölüm aşırı ağır ve kopuk ilerliyor. Bu da bana bir türlü konuya giremiyormuş gibi hissettirdi. Ayrıca, karakterlerin çoğu, aşırı yüzeysel kalmıştı. Bu sebeble karakterlerle duygusal olarak herhangi bir bağ kuramadım..
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202421,8bin okunma
304 syf.
9/10 puan verdi
·
11 günde okudu
Vebanın beklenmedik bir anda gelişi, adım adım yayılması, halkın ve yetkililerin önce umursamazlığı daha sonra doruğa ulaşan panik havası ilmek ilmek işlenmiş. Farklı ana karakterler üzerinden gerçekleştirilen anlatım, her biri için ayrı ayrı düşünmemizi sağlıyor. 1947'de yazılan roman, geçen yıllarda çok şey değişse de insani tepkilerin, insan psikolojisinin zamansız olduğunu kanıtlar nitelikte. Salgın hastalık döneminde insanların psikolojilerini ve hastalığın sürecini oldukça gerçekçi okuyoruz. Romanı esasen birbirinden bağımsız olmayan iki bölüm halinde düşündüğümü söyleyebilirim. Öncelikle olay akışının verildiği kısımları bir bölüm olarak görebiliriz. Diğer bölüm ise çoğunlukla psikolojik yer yer de sosyolojik tahlil ve tasvirlerin yapıldığı kısımlar. Bence eser bu iki bölüme dayalı kısımlardan oluşuyor. Olay akışının olduğu kısımlarda akışkan bir okuma hızı varken tahlillerin olduğu bölümlerde bu akışkanlık düşünsel bir boyutta ilerliyor. Bence yazarın esasen kendi felsefesini buralarda verdiğini görmek mümkün.
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202421,8bin okunma
300 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Albert Camus'un Yabancı ve Düşüş eserlerinden sonra en zor eserlerinden biri olarak anılan Veba'yı sona bırakmıştım; ve sonunda tamamladım. Öncelikle şunu belirteyim; kesinlikle çeviride bir sıkıntı var. Diğer yorumlara ve başka sitelere de baktım herkes çeviriden şikayetçi. Kitabı çevirisine rağmen bitirdim. Benim elimde olan Can Yayınları'nın
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma
303 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
Aslında Camus bu romanı Fransızların Cezayir'i işgal edişine bir anlamda tepki olarak yazmıştır. Bir diğer benzeşim ise tüm dünyada tehdit olan Nazi işgalini de vebaya benzetmesidir. Ölü bir fareyle karşılaşmayla başladı her şey.. Herkesin dilinde çok sayıda toplu olarak ölen fareler var. Gittikçe hastalar da artmaya başlamıştır. Ayrıca çok sayıda ölüm de artmaya başlar. Veba topluma o kadar sinmiştir ki insanlar ölüm korkusuyla, endişesiyle karlı karşıya kalır. Bazıları da bu durumu fırsata çevirir. Tabiki mücadele edenler de vardır. Önce bireysel sonra toplum olarak savaşmaya çalışmışlardır. Romanın içerik ve üslubu çok iyi şekilde işlenmiş, okunması gereken güzel kitaplar arasında, tavsiye ederim..
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma
303 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Veba romanı, yalnızca bir salgın hastalığı değil, aynı zamanda insan doğasını ve toplumsal dayanışmayı derinlemesine inceleyen bir yapıt olarak öne çıkar.Cezayir’in Oran kasabasında ortaya çıkan bir veba salgınını ve bu salgının kasabadaki insanların hayatını nasıl değiştirdiğini konu alır. Camus, veba salgınını hem varoluşsal hem de felsefi bir
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma
303 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
9 günde okudu
Ne yazık ki kitap okumaya eskisi kadar vakit ayırmadığım bir dönemden geçtiğim için Albert Camus ile tanışma fırsatını elde edememiştim. Tanışma faslına "Veba" ile başladım. Kitabın dilini oldukça akıcı ve sürükleyici buldum. Yazarın betimlemelerine hayran kaldım açıkçası. Kitabı okuduğum her an Oran'da yürüyen bir sakinmişim de her şeye tanık oluyormuşum gibi hissettim. Kendimde -bir zamanlar- yazan bir insan olduğum ve betimlemeyi çokça kullanıp hikayelere çok yakıştırdığım için bu yönüyle benim beğenimi kazandı. (Can Yayınları - Nedret Tanyolaç çevirisiyle okudum.) Kitabın hikaye örgüsüne bakacak olursak ve bizim de bir salgın yaşadığımız şu dönemde; sanki salgının ilk zamanlarını değil de üzerinden çokça zaman geçmiş ve tıpkı bizim de şu an içinde bulunduğumuz dönem gibi, kanıksama dönemini okuyormuş gibi hissettim. Salgının en başındaki o korku, insanlardaki o önlem özeni, o telaş, o gelecek kaygısı bana geçmedi. Herkes sanki çok uzun zamandır vebayı yaşıyormuşcasına ve alışmış, çok sıradan bir olayı okuyor gibi hissettim. Spoiler: (Küçük çocuğun ölüm sahnesinden bile etkilenemedim.) Kitabın sonlarına doğru duygusal olarak beni de yakaladı. Doktor Rieux ve Tarrou'nun terasta yaptığı konuşma ve denize gittikleri andan itibaren insanların o yorgunluğunu, bıkkınlığını ve aradıkları bir tutam insanlığı buram buram hissettim. O dakikadan sonra kitap benim için çok başka bir boyut aldı. Çünkü tam olarak şu an ki ruh halimi bu kadar iyi anlatan başka ne okuyabilirdim diye düşündürdü. Sonuç olarak; veba içimizde, veba her yerde. Belki bir hastalık, belki de bir fikir hastalığı olarak...
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202021,8bin okunma

Yazar Hakkında

Albert Camus
Albert CamusYazar · 44 kitap
Varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur.Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. Hayatı Çocukluğu ve gençliği 20. yüzyılın en güçlü Cezayirli yazarlarından biri olan Albert Camus, 1913'te Cezayir'in Mondovi kasabasında doğdu. Yoksul bir aileden gelen Camus'nün babası bir Alsaslı, annesi ise İspanyol'du. I. Dünya Savaşı sırasında, 1914'te babasını kaybetti. Annesi evlerde hizmetçilik yaparak oğlunu okutmaya çalıştı. Ancak Camus, daha bağımsız bir hayat sürebilmek için evinden ayrıldı. 1923'te liseye, ardından da Cezayir Üniversitesi'ne kabul edildi. Üniversite eğitimi sırasında sağlığı bozuldu ve 1930'da vereme yakalandı. Hastalığı yüzünden üniversite takımının kaleciliğini bırakmak zorunda kaldı. Bundan sonra çeşitli işlerde çalışmaya başlayan Camus, felsefe eğitimini ancak 1936'da tamamlayabildi. 1934'te Fransız Komünist Partisi'ne katıldı. Bu hareketinin kaynağı, Marksist-Leninist öğretisine (doktrinine) desteğinden ziyade, İspanya'da daha sonra iç savaşla sonuçlanacak politik duruma duyduğu kaygıydı. Ancak üç yıl sonra, Troçkist suçlamasıyla partiden atıldı. Camus 1934'te Simone Hie'yle evlendi. Simone bir morfin bağımlısıydı ve Camus'yle evlilikleri, Simone'nun sadakatsizliğine bağlı olarak son buldu. 1935'te "İşçinin Tiyatrosu"nu (Théâtre du Travail) kurdu fakat bu tiyatro 1939'da kapandı. Aynı yıl, verem hastası olduğundan Fransa ordusuna kabul edilmedi. 1940'ta piyanist ve matematikçi Francine Faure ile evlendi ve 5 Eylül 1945'te Catherine ve Jean adlarında ikiz çocukları oldu. Aynı yıl Paris-Soir dergisi için çalışmaya başladı. Daha henüz "Sahte Savaş" olarak adlandırılan II. Dünya Savaşı'nın ilk zamanlarında bir pasifist olarak kaldı. Ancak bu tutumu Paris'in Alman ordusu tarafından işgali ve 1941'de, komünist gazeteci Gabriel Péri'nin gözleri önünde idam edilmesiyle değişti ve onun da başkaldırmasına neden oldu. Paris-Soir ekibiyle Bordeaux'ya gitti ve aynı yıl ilk kitapları olan "Yabancı" ve "Sisifos Söylencesi"ni tamamladı. Camus, Bordeaux'yu 1942'de terkedip Cezayir'in Oran şehrine gitti ve ardından Paris'e döndü. Edebiyat kariyeri Camus II. Dünya Savaşı sırasında Naziler'e karşı oluşmuş Fransız Direnişi'ne katıldı ve bu direnişin bir parçası olarak "Combat" adında bir gazete yayımlamaya başladı. 1943'te gazetenin editörü oldu; fakat 1947'de "Combat" ticari bir gazete olunca buradan ayrıldı. Jean-Paul Sartre ile tanışması burada gerçekleşmiştir. Savaştan sonra, Sartre ve Beauvoir gibi kişilerin buluştuğu Boulevard Saint-Germain'deki Café de Flore'u ziyaret etmeye başladı. Bu yıllarda, aynı zamanda Amerika'yı turlayarak Fransız varoluşçuluğu hakkında dersler verdi. Politik olarak sol görüşlere yatkın olmasına rağmen komünizme karşı çıkması, ona komünist partilerde arkadaş kazandırmadığı gibi Sartre'dan da uzaklaştırdı. Camus, 1949'da vereminin tekrarlaması yüzünden iki yıl inzivaya çekildi ve "Başkaldıran İnsan"ı yayımladı. Bu kitap, Fransa'daki birçok sol görüşe sahip arkadaşı ve özellikle de Sartre tarafından hoş karşılanmadı ve Sartre'la bütünüyle yollarını ayırdı. Kitabının tatsız yorumlarla karşılanması Camus'yü kitap yazmaktan tiyatro oyunları çevirmeye itti. Camus, 1950'lerde kendini insan haklarına adadı. 1952'de Birleşmiş Milletler, Francisco Franco diktatörlüğündeki İspanya'yı üye olarak kabul edince UNESCO'daki çalışmalarını durdurdu ve kurumdan ayrıldı. Ayaklanmalarda insandışı bir sertlik kullanan Sovyet metodlarını eleştirdi. Pasifistliğini koruyan Camus, İdam cezasına karşı savaşını sürdürdü. Cezayir Bağımsızlık Savaşı 1954'te başladığında, Camus kendini ahlakî bir ikilem içinde buldu. Bunun nedeni, Cezayir doğumlu Fransızları tasvir ederken kullandığı sıfat olan "siyah ayak"tı. Ancak, sonunda, savaşta Fransa hükümetini savunuyordu. Kuzey Afrika'da başlayan isyanın, aslında Mısır önderliğindeki yeni-Arap emperyalizminin ve batıya saldıran Sovyetler Birliği'nin işleri olduğunu düşünüyordu. Cezayir'in özerk, hatta bir federasyon olmasını savunuyor; fakat bütünüyle bağımsızlığını desteklemiyordu. Öte yandan, Araplar'la "siyah ayak"ların beraber yaşayabileceğini düşünüyordu. Bu kriz sırasında ölüm cezasına çarptırılan Cezayirlilerin kurtulması için gizlice çalıştı. Camus, 1955 ve 1956 yıllarında Fransız "L'Express" dergisinde yazdı. Bunların ardından 1957 yılında Camus Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı. Nobel ödülünü aldıktan sonra büsbütün genişleyen ünü, onu XX. yüzyıl dünya edebiyatının başköşesine yerleştirdi. Genel yaklaşım bu ödülün bir önceki yıl yayımlanan "Düşüş" için değil, idam cezasına karşı yazdığı "Réflexions Sur la Guillotine" makalesi için verildiğidir. Stockholm Üniversitesi'nde yaptığı bir konuşma esnasında Cezayir konusundaki hareketsizliğini savundu. Fakat daha sonra Cezayir'de yaşayan annesinin başına ne geleceği konusunda meraklandığını bildirdi. Çelişkili sayılan bu durum Fransız sol entelektüelleri tarafından tepkiyle karşılandı. Ölümü  Camus, 4 Ocak 1960'ta, Sens yakınlarındaki küçük Villeblevin kasabasında "Le Grand Fossard" isimli bir yerde geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. Daha sonra mantosunun cebinde bir tren bileti bulunmuştur. Büyük bir olasılıkla, Camus gideceği yere trenle gitmeyi planlamıştı; fakat arkadaşıyla birlikte arabayla dönmeyi tercih etti. İronik biçimde, Camus daha önce en absürt ölüm şeklinin ne olduğu sorulduğunda, araba kazasında ölmeyi bunlardan biri olarak nitelendirmişti. Kazanın gerçekleştiği Facel Vega marka otomobilin sürücüsü ve yayımcı dostu da Camus'yle birlikte hayatını kaybetti. Camus Lourmarin Mezarlığı, Lourmarin, Vaucluse, Provence-Alpes-Côte d'Azur'de gömülmüştür.  Camus'nün ölümünden sonra telif hakları Camus'nün çocukları olan, Catherine ve Jean Camus'ye devredildi. Ölümünden sonra 1970'te "Mutlu Ölüm", 1995'te de öldüğünde hala bitmemiş olan "İlk Adam" yayımlandı. Camus'ye göre "saçma" Camus'nün felsefeye en büyük katkısı, insanların ne berraklık ne de anlam sunan dünyada bunları aramalarının sonucu olarak oluşan "absürt" fikridir. Filozof bu felsefesini "Sisifos Söylencesi"nde açıklayıp "Yabancı" ve "Veba" gibi romanlarında da işlemiştir. Genelde varoluşçulukla birlikte ele alınan "Absürdizm" (Saçma, uyumsuzluk felsefesi) ile birçok yazar ilgilenmiş ve bu felsefi düşünce akımını kendine göre yorumlamıştır, Camus "saçma"`nın kurucusu değildir fakat bu düşünce akımında önemli bir yer tutar. Camus, makalelerinde okuyanı dualizmle tanıştırır. Mutluluk ve keder, yaşam ve ölüm, karanlık ve aydınlık.. Hayatın çeşitli biçimlerde geçtiğini ve insanın ölümlü olduğu gerçeği de budur. Sisifos Söyleni`de bu dualizm bir çelişki halini alır: Bir yanda yaşayarak hayatlarımıza değer vermekte öte yandan eninde sonunda yok olacağımız gerçeğini de bilmekteyiz. Bu çelişkiyle yaşamak "Absürt"`ün ta kendisidir. Eğer hayatımızın anlamsız ve boşuna olduğunu biliyorsak, kendimizi öldürmeli miyiz? Bu trajedik kısır döngü nasıl aşılabilir? Camus saçma kavramını burada kurar: yaşamın beyhudeliğinin bilincinde olan insan. Fakat Camus intihardan yana değildir, yaşamın anlamsızlığının yok edilemeyeceğinin bilincindedir fakat bununla savaşmaktan kaçınmaz. Varoluşçuluk ve absürdizm hakkındaki görüşleri Bazı eleştirmenler Camus`yü kategorize etmeye çalışarak onun bir varoluşçu ya da absürdist olduğunu söyler. Eleştirmenlerin mi ya da Camus`nün kendi ifadesinin mi doğru olup olmadığı tartışılmakla birlikte, Camus etiketlenmeyi sevmediğini belirterek varoluşçu olduğu tanımına karşı çıkar: "Hayır, ben bir varoluşçu değilim. Sartre ile isimlerimizin yan yana anılmasına hep şaştık. Sartre ve ben kitaplarımızı birbirimizle gerçekten tanışmadan önce yayımladık. Birbirimizi tanıdığımızda ise ne kadar farklı olduğumuzu anladık. Sartre bir varoluşçudur, benim yayımladığım tek fikir kitabı Sisifos Söylencesi`dir ve sözde varoluşçu filozoflara karşı doğrultulmuştur.Camus felsefesini en iyi anlatan sözlerinden biri de; 'hayat hiç bir şey değildir, itina ile yaşayınız.'dir. Hayatın bir anlam aramaya çalışmayacak kadar kısa olduğunu, nihayetinde bir anlamı olmadığı, anlamı olsa bile olmasının hiç bir şey değiştirmeyeceğidir. Bu yüzden insanın yapabileceği en iyi şey hayatını yaşamak olacaktır. Camus hayatın anlamsız olduğunu söylemiştir, fakat anlamsız bir şeyi anlamlı yaşamanın da bir sakıncası yoktur. Bu yüzden Camus'un felsefesi pesimizm veya aşırı bir melankoli değildir. Bir absürdist olup olmadığı hakkında da şunları söyler: "Absürt kelimesinin kötü bir geçmişi var ve bunun beni rahatsız ettiğini itiraf ediyorum. Absürt`ü Sisifos Söylencesi`de ele alırken, bir metod arıyordum doktrin değil. Sistemli bir şüphe pratiği yapıyordum. Daha sonra bir şeyler inşa edebileceği düşüncesiyle "tabula rasa" yöntemini kullanmaya çalışıyordum. Eğer hiçbir şeyin bir anlamı olmadığı varsayarsak, dünyanın absürt olduğu sonucuna ulaşmalıyız. Fakat gerçekten hiçbir şeyin hiçbir anlamı yok muydu? Bu noktada kalabileceğimize hiçbir zaman inanmadım." Camus ve futbol Camus`yle birlikte anılan ve sık sık gönderme yapılan konulardan biri de kaleciliğidir. Bir süre Cezayir Üniversitesi genç takım kaleciliği yapmıştır ve maç raporlarına göre tutkuyla oynayan cesur bir kalecidir. Bir seferinde arkadaşı Charles Poncet "tiyatroyu mu yoksa futbolu mu" tercih edeceğini sorduğunda, "Tereddütsüz futbol" cevabını vermiştir. Tüberküloza yakalanınca futbolu bırakmak zorunda kalmıştır. 1950'li yıllarda bir spor dergisine futbol hakkında bir yazı yazması rica edilince şöyle demiştir:  « Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum.»   Camus, dini ve politik insanların aklımızı karışık ahlaki sistemlerle karıştırmaya çalıştığını böylece aslında basit olan şeylerin olduğundan daha komplike göründüğünü söyler. İnsanlar, politikacılar ve filozofların alanı yerine futbolun basit ahlakına bakmakla daha iyi edebilir.  
30 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.