Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Annem beni kitap okurken gördüğünde " Bırak elinden kitapları. Dantel,oya yapmayı bırakıyorsun, bir faydası olacakmış gibi kitap okuyup duruyorsun" diye kızardı. Ben de tatlı bir dil ile çeyiz hakkındaki düşüncemi paylaşırdım. - Anneciğim! Bir kadının çeyizi, tahtalar arasında götürdüğü bez yığını değildir. İffet,sadakat, anlayış ve sevgiden büyük çeyiz mi olur? O bezler, acıktığımızda karnımızı mı doyuruyor. Sırtımız açıldığında bizi mi giydiriyor ? - Ama kızın onlar, el emeği göz nurudur. Konu komşu ne der sonra ? - El emeği göz nuru derken ömrümüzün değerli vakitlerini öldürüyoruz, gözlerimizin ferini kaybediyoruz üstelik konuya komşuya göre mi yaşayacağız? O bez yığınları israftan başka nedir? - Okuduğunuz kitaplar kafanızı karıştırıyor yeni şeyler çıkartıyorsunuz. - Anneciğim ! Hz.Fatıma'nın çeyizi var mıydı ? Varsa Ali'ye ne götürdü ? - ...
1909 ve 1910 yıllarında iki kez Finlandiya’yı ziyaret etme fırsatı buldum. Diğer ülkelerden çok farklı bir görünüme sahip olan Finlandiya’nın konumu çok dikkat çekicidir. İnsanlarının düşünceleri, ruhsal yapıları, dünya görüşleri bizimkinden çok farklıdır. Bu insanları inceleyecek olan biri, onların sanki dünyamıza değil de başka bir
Bulgarca Çevirinin Önsözü - Dr. BojkofKitabı okudu
Reklam
Jarvinen, Okunen ve Gulbe Nasıl Kral Oldular? Reçel Kralı Jarvinen anlatıyor... Ben önceleri yoksul bir sokak çocuğuydum. Şimdi ise yurdumuz için büyük ve iyi bir güç olduğumu söyleyebilirim. Ben bu konumumu kime borçluyum? Tesadüfen dinlediğim bir konferansa değil mi? Daha önce de söylemiştim. Küçük dükkânımda kurabiye ve
Köylüler, İşçiler ve İmalatçılar ... Snelman, bütün köylülerin, işçilerin, imalatçıların ve bütün halk kesimlerinin her yönden aydınlanmasını, öğrenim ve eğitimini hayatının en önemli görevi saymış; bir zamanlar Pierre d’Amiyen’ in Haçlı Seferleri’ni kışkırttığı gibi, o da Finlandiya’da eğitim seferberliğinin öncüsü olmuştur. Snelman
Üniversite okumuş, bilimadamı ve edebiyatçı olmuş, başkentte yetişmiş, daha ne istersiniz? Böyle biri adam olmazsa; hiç okulu, kütüphanesi olmayan ve hayatın daha güzel, daha mutluluk dolu, daha düzenli olması için neler yapılması gerektiğine dair hiç söz edilmeyen bir yerde yetişen sıradan halktan ne beklenebilir ki? Milyonlarca halk
Kadınların içgüdülerinin kaynağını anlamak mümkün değil... En basit davranışlarını konu alan sayfalar dolusu kitaplar yazılabilirken, sergiledikleri en sıra dışı tavrın temeli bir saç tokası veya saç masasına dayanıyor olabilir.
Sayfa 170Kitabı okudu
Reklam
16 Haziran 1992 Cumartesi, saat 8
Bu sabah musluktan su akmıyordu. Blop, blop, iki bebe hıçkırığı, hepsi o kadar. Komşu hanımın kapısını çaldım: onların evinde her şey yolundadır. Ana vanayı kapatmış olmalısınız, dedi bana. Ben mi? Nerede olduğunu bile bilmiyorum, buraya yeni taşındım, biliyorsunuz, eve de akşamdan akşama geliyorum. Tanrım, yoksa bir haftalığına
Doğan KitapKitabı okudu
“TİLKİNİN GECESİ” Adlı Romandan Cümle Derlemem: / O sırada bir kapı açılıp kapandı ve oradan bir adam bana doğru yaklaştı!... / Saçları aklaşmıştı ve gözleri uçuk maviydi!... / Tokalaştık!... El sıkması şaşılacak derecede kuvvetliydi!... / Gülümsedi ve birlikte kapıya doğru yürümeye başladığımızda, konuşmasını sürdürdü!... / “Akraba mısınız?.” / “Pek sayılmaz, ama zaman zaman öyle hissettiğim de olmuyor değil!... Harvard’da Felsefe Profesörüyüm!... Üç yıldır Martineau’nun özgeçmişi hakkında bir çalışma yapıyorum!.” / İki duvarı boydan boya kitaplarla kaplıydı!... / Konuya girmemi bekliyordu!.. “Gördüğüm kadarıyla burada rahatınız yerinde,” dedim!.. / . “Haklısınız,” dedi!. “Rahatıma diyecek yok, tabii yalnızlık ayrı konu!... Biliyorsunuz, insanoğlunun en büyük zayıflıklarından birisi bu!... Sürekli başkalarına gerek duymak!...” / { Kitap Adı: TİLKİNİN GECESİ – Kitap Yazarı: Jack HIGGINS – Türkçesi: Serdar TUĞCU – Yayınevi: ALTIN KİTAPLAR YAYINEVİ – Sayfa: 008, 010 – Cümle Derleme Çalışması: Kemal KABCIK / ANTALYA / 02 Aralık 2013 Pazartesi 04:22:05 }
Bu konu öylesine geniş, öylesine uçsuz bucaksız ki kitaplar dolusu yazılabilir. Çünkü tarihin her devrinde, ister kırallık ister diktatörlük ister ‘’ileri demokrasi’’ her türlü yönetimde, iktidarların yazarlardan korktuğu gerçeği değişmedi. Yazarları şairleri idam ettiler, hapiste çürüttüler, hayatlarını zindana çevirdiler. Yalnız bu olgu bile, ‘’Söz’’ün gücünü göstermeye yetiyor. Tankları, topları, orduları olan koskoca iktidarlar ‘’Söz’’den,’’Yazı’’dan korkuyor. Çareyi yazarları öldürmekte, içeri atmakta buluyor, ama bu seferde idam edilenlere yakılan ağıtlar kulaklarında yankılanıyor veya müthiş bir cezaevi edebiyatı doğuyor. Edebiyat ve Demir Parmaklıklar/Edebiyat Mutluluktur
Sayfa 123Kitabı okudu
Çekmeceden kağıt çıkardı, en tepeye gazlı kalemle "Mevlana" yazdı. Eğer batıda Natalie'nin söylediği kadar popülerse işe yarayabilirdi. İnternet zaten Mevlana ve Sufizm siteleri ile doluydu. Gerekli kitaplar Migros'ta satılıyordu. Berkay aptal olmadığına göre biraz okuyup meseleyi kapabilirdi. Mevlana da insandı sonuçta, anlamak ne kadar zor olabilirdi? Geriye Konya'ya gitmek ve Natalie Portman'ın seveceği bir konu yakalamak kalıyordu. On sekiz çoksatar yazmış biri için imkansız değildi. En popüleri olduğundan Elif Şafak'ın Aşk romanıyla başladı. Kitap hakkında bilgisi( çoğu kitap da olduğu gibi) karısının anlattıklarından ibaretti. Olayların sinir krizinin eşiğindeki Amerikalı bir ev kadınıyla havalı bir Sufi arasında geçtiğini hatırlıyordu. Özeti okuyunca durumu daha karışık buldu. Bir kere Şems vardı, bir sürü felsefi laf, hiperaktif yan karakterler ve gizemli olaylar vardı. Konuyu Selçuklu tarihine de bağlamak zor görünüyordu. Morali bozuldu ve Zeynep'in haklı olabileceğini düşündü. Böyle işler için zaman lazımdı. Onunsa deneyimi yoktu; daha önce yazdığı hiçbir şey için Sufilerle takılması gerekmemişti.
Reklam
Edebiyat ve Demir Parmaklıklar Bu konu öylesine geniş, öylesine uçsuz bucaksız ki kitaplar dolusu yazılabilir. Çünkü tarihin her devrinde, ister krallık ister diktatörlük ister “ileri demokrasi” her türlü yönetimde, iktidarların yazarlardan korktuğu gerçeği değişmedi. Yazarları şairleri idam ettiler, hapiste çürüttüler, hayatlarını zindana çevirdiler. Yalnız bu olgu bile, “söz”ün gücünü göstermeye yetiyor. Tankları, topları, orduları olan koskoca iktidarlar “söz”den, “yazı”dan korkuyor. Çareyi yazarları öldürmekte, içeri atmakta buluyor, ama bu sefer de idam edilenlere yakılan ağıtlar kulaklarında yankılanıyor veya müthiş bir cezaevi edebiyatı doğuyor.
712 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.