Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cesaret Arapça Vadiyi veya nehri geçmek aşmak Atılım yapmak atak olmak anlamındaki casara kökünden türetilmiş bir kelime genelde anlaşıldığı gibi korkusuzluk ile ilgisi yok korku duygusunun varlığında harekete geçme kararlılığını ifade ediyor Yani korku yoksa cesaret de yoktur korkuyla birlikte harekete geçme O korkuya neden olan etken veya durumu
Korkunun gerçek yüzü
Korku gelecek bir kötülüğü beklemektir. Bulaşıcıdır. Çocuklara büyüklerden geçer. Korkunun kendisi insana korkulan şeyden daha çok acı verir.Gerçek eninde sonunda gelip çatacaktır. Onunla hemenyüzleşmek en iyisidir. Dünyada her şey cesaret ve şiddetli arzu ile gerçekleşir. Cesaret kaybolunca yenilgi kaçınılmazdır. Korku bütün meziyetleri de gölgeler ve engeller.
Reklam
Karar almak ve cesaret etmek bizi sarsar ve korkutur. Neticede sahip olabileceğimiz en büyik korku, yapmaya cesaret edemediğimiz için duyduğumuz pişmanlıktır. -CHRISTAL MARCEL
Yatağın içinde, hiç bir şey yapmaya cesaret edemeden korkuyorum. Kafka’nın korkusu gibi değil; insanın evrendeki hiçliğiyle ilgili bir korku değil. Anlamsız bir korku. Zavallı bir böceğin vücudunda duyduğu ve anlamını bilmediği bir korku. Bitkisel bir korku. Beni korkutan bu yaşama içgüdüsünü göğsümden söküp atabilsem, ben de çekinmeden, gururla,
Han­gi zo­run­lu­luk her ol­gu­yu bu den­li güç­leş­ti­ri­yor. Sözcük­ler. Ve ay­nı an­da her şey ol­mak: Ka­dın, er­kek, ço­cuk, ye­tişkin, de­niz, gü­neş, ge­ce, sa­bah, kor­ku, ce­sa­ret, son­suz­luk, sı­nır­lılık, ka­ran­lık, bu­lut, se­ven, se­vi­len, gi­den, du­ran, an­la­yan, an­lama­yan, do­ğan doğ­ma­mış olan, var o­lan ve var ol­ma­yan bir hiç.
"Ama akıllıca hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Herkes senden de benden de korkuyor. Bunu tetiklemektense korkulacak bir şey olmadığını göstermeliyiz." "Güzel vârisim..." dedi bana doğru yaklaşarak. "Gece başını yastığa koyduğunda aşk geçici bir duygudur seni uykunun kollarına çeker, dostluk geçici bir duygudur seni uykunun kollarına çeker. inanç geçici bir duygudur seni uykunun kollarına çeker." Dudakları hafifçe kıvrıldı, parmakları iki yanımdan saçlarımı yüzümden çekerken, "Ama korku," dedi. "Korku seni ayakta tutar. Uykuya teslim etmez. Bitmez." Ellerini çekip kaşlarını çatarak artık beyaz bir çölde farksız olan tuz kaplı kurak araziye baktı. "bir kez yıkıldım bu topraklarda, bunun bir daha tekrarlanmasına izin vermeyeceğim." "Sadece ilk saldıranın sen olmasını istemiyorum. Onların haklı çıkmasını istemiyorum ben." "Bunun içinendişelenme," dedi derin bir nefes verip. "Hiçbir zaman önce saldıracak kadar kötü olmadık biz." Geldiğim günden beri tek yaptıkları bana saldırmaktı. "Nasıl hissediyorsun?" diye sordum gülümseyerek. "Burada olduğuna ben bile inanmakta zorlanırken." "Sana nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum," dedi. "Hiç kimse buna cesaret edemezdi." "Bazıları cesaretin delilik olduğunu söylüyor."
Sayfa 365Kitabı okudu
Reklam
Savaşçıyı savaşçı yapan budur işte:
İrade ve cesaretin aynı şey olmadığını anlamak. Cesaret korku ve hayranlık uyandırır, irade gücüyse sabır ve azim demektir. İradeleri çok güçlü olan kadınlar ve erkekler genellikle yalnızdırlar, çünkü dışarıdan soğuk görünürler
Cesaret Ana Aslında erkeklerin beğendiklerinin kaderi, en kötüsüdür. Onları, perişan oluncaya kadar beraberlerinde sürüklerler. İstediklerini hayatta bırakırlar. Yüzleri onca güzel olanları görmüştüm, ama kısa zamanda ayru yüzler bir kurtu bile korku tacak hale geldi. Kadınlar, başlarına bir şey gelmesinden korkmadan bir ağacın arkasına bile gidemezler.. Kadınların ta lihi ağaçlarınınkine benzer. Düzgünlerini kereste yaparlar. Biçimsizleriyse oldukları yerde keyif çatarlar...
Hayatının baharında toprağa verdiğin o insan, çok korkutucu ölümcül bir hastalığa yakalanmıştı, acınacak bir bitkinlik içinde yatağında yatarken, boş boş gökyüzüne bakmış, solgun alnı ecel terleri dökmüş ve sen başucunda ne yapacağını bilmeyen bir budala gibi dikilmiştin; sahip olduğun birçok şeye rağmen elinden hiçbir şey gelmediğini çok derinden hissetmiş, son yolculuğa hazırlanan o insana bir damla güç, birazcık cesaret verebilmek için her şeyini feda etmek isteğiyle içini korku kemirmişti.
Türk Efsaneleri
Türk Efsaneleri Kim demiş Türkler denizci bir ulus değil diye! İnsanlığın ikinci atası Nuh Türk olup insanlığı gemisi ile Anadolu'da kurtardı. Son Türk efsanesini canlı ölüler ibreti ile mahşer tufanı efsanesi olarak yaşıyoruz. Yaşananlar yaşandı, yaşanacaklar yaşanacak. Yaşadıklarınıza bir anlam veremiyorsanız, ilmi bir mana ile
Reklam
Her aşkta en azından iki varlık vardır, her biri bir diğerinin denklemindeki büyük bilinmeyendir. Bu anlamda aşk yazgının bir kaprisi gibidir; onceden söylenmesi, önlenmesi ya da kaçınılması, hızlandırılması ya da durdurulması imkânsız tu- haf ve esrarengiz bir gelecektir. Sevmek, bu yazgıya açılmak demektir, insanlık durumlarının en yücesidır; bu durumun içerisinde korku neşeyle karışır ve bu harç, içindeki mad- delerin ayrılmasına izin vermez. Bu yazgıya açılmak, sonuç- ta, varlığın içine ozgurlüğün dahil edilmesi anlamına gelir. Aşktaki ortakta, yani Oteki'nde cisimleşen özgürlüğün. Erich Fromm'un dediği gibi: "... Eger alçakgönüllülük, cesaret, inanç, gerçek disiplin yoksa (...) bireysel aşk tatmin kayna- ğı olamaz." Fakat, diye ekler hemen, üzüntüyle: "Bu niteliklerin ender bulunduğu bir kültürde, aşık olabilmek istisnai olmalıdır..."
Sayfa 23 - PdfKitabı okuyor
Güzel hikaye ve son
Bir hikâye: Geceleyin yürümekte olan bir adamın ayağı kaymış ve kayadan düşmüş. Orada çok derin bir uçurum olduğunu bilen adam yüzlerce metre düşmekten korktuğu için, kayanın üzerinde olan bir dala tutunmuş. Gecenin karanlığında dipsiz uçurumdan başka hiçbir şey göremiyormuş. Bağırmış, sadece kendi sesi yankılanmış; onu duyacak kimse yokmuş. Adamın bütün bir gece boyunca nasıl bir işkence yaşadığını tahmin edebilirsin. Her an ölümün soluğunu hissetmiş, elleri soğuyormuş, gücünü kaybediyormuş... gün ağarırken aşağıya bakıp gülmüş: uçurum falan yokmuş! Sadece on beş santim aşağıda bir kaya varmış. Bütün gece orada uyuyabilir, rahatça dinlenebilirmiş - kaya o kadar büyükmüş - ama bütün gecesi bir kabusa dönüşmüş. Kendi deneyimimden yola çıkarak konuşuyorum: Korku on beş santimden daha derin değil. O dala tutunup hayatını bir kabusa çevirme ya da dalı bırakıp ayaklarının üzerinde durma arasındaki tercih tamamen sana kalmış. Korkacak bir şey yok!
Ve korku kaybolduğu zaman geride masumiyet kalır. Ve o masumiyet summum bonum, yani dindar adamın gerçek özüdür. O masumiyet güçtür. O masumiyet varolan tek mucizedir. Bu masumiyetten her şey olabilir ama bir Hıristiyan olmaz, bir Müslüman olmaz. Masumiyetten sadece sıradan bir insan olarak çıkacaksın, sıradanlığını her şeyinle kabullenen, keyifle yaşayan ve tüm varoluşa şükreden biri olacaksın; ama Tanrı'ya değil, çünkü o sana başkaları tarafından verilmiş bir fikirdir.
Eğer korku yükseliyorsa, onunla yüzleşmek zorundasın: Tanrı fikriyle onun üstünü örtmen bir işine yaramayacak. Bir daha inanç sahibi olamazsın, o yok oldu. Tanrı'ya inanamazsın çünkü şüphe bir gerçektir ve inanç hayal ürünüdür. Hiçbir hayal bir gerçek önünde duramaz. Şimdi, Tanrı senin için bir hipotez olarak kalacak; duaların bir işe yaramayacak.
Tanrın senin ilk günkü korkundan başka bir şey değildir ve bu da giderek büyüyerek son anına kadar devam eder. O yüzden bir kişi gençliğinde ateist olabilir, durumu buna uygundur, ama yaşlandıkça ateist olmak giderek zorlaşır. Eğer tam ölmek üzereyken, bir ayağı mezardayken ona "Hâlâ ateist misin?" diye sorarsan, "Bu konuda şüphelerim var" diyecektir; korku yüzünden, ne olacak? Bütün dünyası yok olmaktadır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.