Ne kadar korkunç olurlarsa olsunlar,şu nokta daima aklimizda:Bunlar benim iradem dışında olan işler.Önüne geçmek için ne yapabilirim? Yalvarmak mı? Asla... Ne faydası var ki ? Dilimiz ayrı,dünyamız ayrı... Kuzunun kurda yalvarması gibi bir şey olur. Çünkü bana işkence edenler de ,birkaç ruh hastası bir yana,bunu sadece zulüm olsun diye yapmiyorlar... Vazife diye başlamışlar... Ruhunu ekmek parasına satan her insan gibi yavaş yavaş alışmışlar,birer makine haline gelmişler. Bizi onlardan asıl iğrendiren ,daha ziyade insanın böyle bir makine haline gelmesi. Evet,ben ben olarak ve o o olarak kaldıkça,aradaki mesafe muhafaza edildikçe işkence ve dayak o kadar mühim değil.
Hz. Ali; Haksızlık karşısında eğilmeyiniz. Aksi taktirde hakkınızla birlikte şerefinizden olursunuz. Nerede bir zulüm görene rastlarsan derhal zalime karşı durup mazlumun yanında yer al. Mazlumun öç alma günü zalimin ettiği günden korkunç olacaktır.
Roboski hâlâ kanıyor
Yenigün gazetesi, 28 Aralık 2013
İki yıl önce, 28 Aralık 2011'de Şırnak’a bağlı Uludere (Roboski) kırsalında
Türk Hava Kuvvetleri’ne ait F-16’ların bombalaması sonucunda 34
yurttaşımızı yitirmiştik. Olayın ikinci yıl dönümü çeşitli etkinliklerle anılırken,
gerçeğin hâlâ ortaya çıkmamış olmasına duyulan tepkiler
İslamabad’da cadde ortasında insanlara işkence ediliyor. Öyle bir hoparlör düzeni kurulmuş ki, kırbaçlanan kişilerin acı çığlıkları yalnız orada değil, başka caddelerde de; on, belki on beş kilometre öteden de işitiliyor. Birbirine bağlanan hoparlörlerle bu çığlıklar kentin en uzak semtlerinde oturan halk kesimlerine sindirici bir önlem kıvamıyla yansıtılıyor. İnanılmaz, şaşırtıcı bir dünya zulmü, korkunç bir devlet terörü çıkıyor ortaya. Allahına yan bakan şeriatçı ancak bilim-kurgu yapıtlarında, teknik masallarda rastlanabilen bir düzenek kurdurmuş ve zulüm ortalamasında İbn Alkame’yi bile geçmişti.
Rifat: "Dayak o kadar mühim değildir, diyordum. Çünkü otuz kırk sopadan sonra insan çok kere bir şey hissetmiyor. Tabuta girmek, susuzluk… uykusuzluk… hepsi geçiyor… İstesek de, istemesek de geçiyor. Ne kadar korkunç olurlarsa olsunlar, bunları çekerken, şu nokta daima aklımızda: Bunlar benim iradem dışında olan işler. Önüne geçmek için ne yapabilirim? Yalvarmak mı? Asla… Ne faydası var ki? Dilimiz ayrı, dünyamız ayrı… Kuzunun kurda yalvarması gibi bir şey olur. Çünkü bana işkence edenler de, birkaç ruh hastası bir yana, bunu sadece zulüm olsun diye, zevk almak için yapmıyorlar… Vazife diye başlamışlar… Ruhunu ekmek parasına satan her insan gibi yavaş yavaş alışmışlar, birer makine haline gelmişler. Bizi onlardan asıl iğrendiren, daha ziyade insanın böyle bir makine haline gelmesi. Evet, ben ben olarak ve o o olarak kaldıkça, aradaki mesafe muhafaza edildikçe işkence ve dayak o kadar mühim değil."