Nasıf, kırk dokuz yaşındaydı. Kapalıçarşı çocuğuydu. İstanbulluydu. Ama Kozan, İstanbul’a gerektiğinde Konstantinopolis diyecek kadar haindi ve Kapalıçarşı’daki bütün dükkânları satın alıp bir center kurmanın hayaliyle uyuyordu. Hiçbir şeye saygısı yoktu.
6 Şubat’ta, Osmanlı’nın eski Stockholm Büyükelçisi ve Osmanlı bürokrasisinin yıldız isimlerinden, âyan üyesi Kürt Şerif Paşa, birdenbire sahneye Kürt heyeti başkanı olarak çıkıp İngilizlerin telkiniyle Diyarbakır, Harput(Elazığ), Bitlis vilayetleri ile Musul ve Urfa’yı kapsayan bir Kürt devleti istedi…..
……26 Şubat’ta Ermeniler “Büyük Ermenistan” istedi. Bu devlet; Adana, İskenderun, Maraş, Kozan, Osmaniye, Erzurum, Bitlis, Van, Diyarbakır, Harput, Sivas, Trabzon ve Rusya Ermenistanı’nı kapsıyordu. Aharonyan’ın heyeti, “Erivan Ermeni Cumhuriyeti”ni, Bogos Nubar’ın heyeti bütün Ermenileri temsil ediyordu.
İngilizler, Kürt ve Ermeni haritalarının çakışmasından doğacak anlaşmazlıkların kendi planlarını aksatmasını önlemek için Kürt Paşa ile Bogos Nubar arasında bir antlaşma yapılmasını sağlayacak, böylece ortaya Artvin'in Kürdistan sınırları içinde yer aldığı ilginç bir harita çıkacaktır.
Çocukluğumda oyun havasına benzeyen üç kırık havayı her dinlediğimde burnumun direğini sızlatırdı. Birisi Halime Kız, diğeri İp Attım Ucu Kaldı, öbürü de Kozan Dağı… Dinlerken parmaklarınız şıklamaya, omuzlarınız oynamaya başlar ama birden bir hüzün çöker ellerinize, ayaklarınıza, omuzlarınıza, parmaklarınıza… Bu kez oynadığını düşündüğünüz hareketleriniz bir ağlayışa, bir haykırışa, bir tezekküre ve tefekküre dönüşür. Omuzlarınız düşer, parmaklarınız ağlar, gözleriniz akar.
1950 yılının nisan aylarıydı. Ben içerdeyim. Ağalar benim için Çukurovada inanılmaz, alçakça bir cadı kazanı kaynatıyorlardı. Ne Rus casusluğum kalıyordu, ne telsizle konuştuğum. Öyle bir vatan haini idim ki, üstüme hain yok.
Atatürk üstüne, Kurtuluş Savaşı üstüne çıkan türküler de çoğu zaman çiğnenmiş yurt parçalarından çıkıyordu.
Karalı yağlık karası
Adana Kozan arası
Ben öpmeye kıyamazdım
Ak göğsü süngü yarası
1950'de Komünist Parti'yi kurmaya teşebbüs suçundan kısa süre Kozan Cezaevi'nde tutuklu kaldı. 1951'de (1963'te "siyasal nedenlerle" çıkarılıncaya kadar çalışacağı) Cumhuriyet'e girdi; köşe yazıları yazdı, ses getiren röportajlar kaleme aldı. Bugün kullandığımız anlamıyla "söyleşi" anlamına gelen değil, bir edebi tür olarak, yazarlık maharetini sonuna kadar gösterdiği röportajlardı bunlar.
Kozan'ın Aslanlı Köyünde, ocak kutlu sayılır. "Kürtler" denilen ve Türkçeden başka dil bilmeyen ve Avşar'larla yakın hısımlıkları bulunan bu köylülere göre, ocakta daima bir taş bulunması uğur getirir. Buna "Uğurtaşı" derler. O taşın orada bulunması "Yorasa" (uğur ve iyilik alâmeti) sayılır.
Sayfa 72 - Türk Dünyası Araştırmaları VakfıKitabı okudu