Çiftaslan üçlemesinin ilk kitabı ve yazarın ilk kitabı benim de yazarla tanışma kitabım olur kendisi :) Kör Leon ile sağır ressam Dimitri’nin arkadaşlığı ile başlayan kitap Selçuklular zamanında Kapadokyadaki halkın birleşip Moğollara karşı savaşması ile devam ediyor, gittiğim yerler fazlasıyla gözümde canlandı tekrar Kapadokya gezisi yapma fikri bile oluştu benim için, sayfa sayısı az görünse de tek seferde okunucak gibi değil biraz fazla donanımlı bir kitap, başlarda biraz sıkılsam da sonları içine aldı beni yazarın diğer kitaplarını da okuyacağım sanırım
Zaman YeliGürsel Korat · Yapı Kredi Yayınları · 2015259 okunma
Matem içinde iki sene geçti. Tulu, hükümet naibi olarak Karakurum’da ikamet ediyordu. Fakat süresi
sona erdiğinden, Cengiz Han’ın arzusuna uygun olarak yeni bir hakan, bir imparator seçmek için, prensler
ve kumandanlar Gobi’ye döndüler.
Cengiz Han’ın isteğine uyup, miraslarına sahip çıkarak reislerinin kralları haline geldiler. Şimdi Han’ın
en
Tarih o kadar engindir ki,onu incelemek isteyen kişi kendisini, ona kenarından köşesinden yaklaşmak ve onu parça parça tetkik etmek mecburiyetinde hissetmektedir.
Bir halkın yurt kurma mücadelesini anlatıyor. İngiliz manda rejimi altında yaşarken, Ortadoğu tabir edilen bölgenin siyasi ikliminin de etkisiyle alttan alta teşkilatlanma ; yerleşim yerleri kurma ve bunları korumak için yapılan mücadele. İsrail devletinin kuruluş aşamasında, bir bölgede yaşanan değişimleri, İngilizlerin iki tarafı yani Araplarla,
Her ne kadar Hümanizma akademik dünyanın geleneksel otoritelerini, ki skolastik teologlar da bunlar arasındaydı, tehdit etmiş olursa olsun, bunun Hıristiyan inancına ya da Katolik ortodoksluğa bir tehdit olması amaçlanmamıştı. Örneğin Petrarca kendi tinsel önemi konusunda kuşkular dile getirdiyse de, Hıristiyanlığın doğruluğundan asla kuşku
Kitap 14 günlük mektuplardan oluşuyor .Mektuplarda bir devir anlatılıyor, Cumhuriyet öncesi ittihat ve terakki cemiyeti’nin kalbinde gençliğini geçiren Selanikli bir genç olan Şehsuvar Sami’nin yaşadıkları, cemiyete bağlılığı, babası sürgünde öldürüldüğü için ailesi olarak gördüğü komutanlarına saygısı, ancak ilk yıllarında yahudi bir kız olan
_Türkler, hür ve bağımsızdırlar. Gururları çok yüksektir. Gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır. Hem sert ve dik başlı hem de yumuşak ve sabırlıdır. Yırtıcılığı İskitlerden, yumuşaklığı da Yunan'dan almışlardır. Fetihçi ve cahil olduklarından bütün uluslara tepeden bakarlar. Aralarında
Eveettt hasta hasta bir kitabı daha bitirmiş bulunmaktayım. Oldukça başarılı, gizem dolu, sürükleyici bir kitaptı. Ve yine bir distopya dünyasıyla karşı karşıyayız. İnsanlar iki topluma bölünmüş durumda... Aralarında kocaman bir duvarla birbirlerinden ayrılmışlar. Duvarın içindekiler Anklav denilen üstün bir ırk... Gerçi ne kadar üstün oldukları
Tarihi kurgu romanlarında istenen/beklenen o zamanın kişileri, çevresi, kültürü, yaşayışı, inancının iyi bir şekilde yansıtılabilmesi. Özgün adı Mila 18 olan Türkçeye Mila 18 ve 'Istırap Sokağı' adıyla çevrilen kitap, Polonya'da Varşova'ya bağlı bir kasabada savaşa doğru sürüklenen dünyada hem devlet içinde hem de kendi içlerinde var olma
"Kitleleri harekete geçirmek isterseniz, tek yol paniktir. İnanın bana, silahsız insan ancak korkarsa koşar. Ne diyeyim size, bilemiyorum! Mesela bağırıp koşmanız gerekirdi! "Kaçın! İmdat! İhanet! Kaçın! Ey Fransızlar, bize ihanet edildi!"diye mağmum (hüzünlü) bir sesle bağırıp koşmaya başlasaydınız, beş bin kişiyi peşinize takıp koşturmanız işten değildi. Onları durduramazdınız. Koşuda sizi geçerlerdi. Bu muhteşem ve korkunç bir şey olurdu. Koşarken sizi yere yıkar, çiğner, lime lime ederlerdi.
Jacques de Cadde sordu:
-Öyle mi dersiniz.
Léon:
-Hiç şüpheniz olmasın, dedi. "İhanet! İhanet" öyle bir feryattır ki sonu kargaşa olur mutlaka. Kitleleri kanatlandırır, uçurur onları. Bu sloganı duyunca korkaklar da cesurlar gibi koşmaya başlar, yüz bin adamın yüreği aynı anda çarpar, felçliler bile ayağa kalkar. Ah, ah, dostum! Eğer Longchamp'da "Ihanete uğradık" diye bağırsaydınız, kolunda yumurta sepeti ve şemsiye taşıyan o ihtiyar baykuşun ve kaskatı bacakları olan diğer ihtiyarın nasıl tazı gibi koştuklarını görüp şaşıracaktınız.
Joseph Lacrisse sordu:
-Nereye koşacaklardı ki?
-Nereden bileyim? Panik anlarında halkın nereye koşacağı belli mi olur. Kendisi de bilmez nereye koşacağını. Ama bunun ne önemi var...